Merhaba sevgili gezgin dostlarım!
Bugün rotamızı, Antalya Elmalı‘nın yemyeşil vadilerine, serin Toros rüzgarlarının fısıltılarına ve tarihin kadim izlerine çeviriyoruz. Benim için her seyahat, yeni hikayeler keşfetmek demek. Elmalı ise hem lezzet hem de tarih meraklıları için adeta bir zaman kapsülü.
Antalya merkeze sadece 111 kilometre uzaklıkta, Toroslar’ın eteklerine kurulmuş bu şirin ilçe, deniz seviyesinden ortalama 1100 metre yükseklikte konumlanıyor. Burası, yaklaşık 40 bin nüfusuyla, ilk bakışta belki küçük bir ilçe gibi görünse de, sunduğu deneyimlerle kalbinizi çalmaya hazır.
Elmalı’nın Gizemli Çağrısı: Neden Bu Rotayı Seçtim?
Elmalı, benim için bir süredir keşfedilmeyi bekleyen bir hazineydi. Kırkpınar güreşlerinden bile daha eski bir geçmişe sahip olan 667 yıllık yağlı pehlivan güreşleri, 500 yıllık geleneksel Elmalı evlerinin zarif mimarisi ve elbette Likya Uygarlığı‘nın derin izleri, burayı görülmeye değer kılan başlıca sebeplerden. Ancak benim bu seferki yolculuğumun asıl sebebi, Likya Şarapçılık‘ın o eşsiz bağ bozumu şenliğine katılmaktı. Ama inanın, döndüğümde bir sonraki gelişimde tüm bölgeyi daha detaylı gezmeye söz vermiştim kendime!
Burası, tarih öncesi çağlara uzanan köklü bir geçmişe sahip. M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllardan başlayarak Likya Uygarlığı, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine uzanan kesintisiz bir yaşam alanı. Sema Höyük, Beyler Höyüğü ve Hacımusalar Höyüğü’nde yapılan kazılar, bölgenin ne denli önemli bir medeniyet merkezi olduğunu gözler önüne seriyor. Akdeniz gezi rotanızda hem doğa hem tarih hem de gastronomi arıyorsanız, Elmalı tam size göre!
Likya Şarapçılık: Bağlardan Kadehlere Uzanan Tutku Hikayesi
Güneş batmaya yakın, Toroslar’ın eteklerindeki Likya Bağları‘na ulaştığımızda, karşılaştığımız manzara beni büyüledi. Burak ve Doruk Özkan kardeşlerin tutkuyla işledikleri 450 dönümlük arazide, bağlar adeta bir halı gibi serilmişti. Ziraat mühendisi Doruk, bağların bakımından, şarap eğitimi almış Burak ise mahsulü kadehlere taşıyan o büyülü dönüşümden sorumlu.
Denizden 1100 metre yükseklikte, dağlarla çevrili ve gece-gündüz sıcaklık farkının 20 dereceyi aşabildiği bu özel coğrafya, dünya standartlarında şaraplar üretmek için ideal. Kışın bembeyaz karlar altında kalan bağlar, yazın güneşi doyasıya alıyor. 1999 yılında dikilen ilk asmalarla başlayan bu serüven, 2007’de ilk şişelerin dolumuyla taçlanmış.
Özkan kardeşler, şato tipi şarap üreticisi olarak, üzümleri bağların hemen içindeki şaraphanede işliyorlar. Hassas presleme ve pompasız doğal akış, üzümün ruhunu en saf haliyle koruyor. Kireç taşından duvarlara sahip, yerin altına gizlenmiş mahzenleri, adeta şarapların uyuduğu bir tapınak gibi. Kapasiteleri 1 milyon şişeye kadar ulaşabiliyor!
Likya Şarapçılık, adını Patara, Arykanda, Podalia gibi antik Likya şehirlerinden alıyor. Etiketlerindeki zarif tasarımlar da bu kadim uygarlığın izlerini taşıyor. Sauvignon Blanc, Chardonnay, Pinot Noir gibi uluslararası üzümlerin yanı sıra, Öküzgözü ve Boğazkere gibi yerli çeşitleri de başarıyla yetiştiriyorlar. Ancak beni en çok etkileyen, Tilki Kuyruğu, Acı Kara, Merzifon Karası ve Fersun gibi Anadolu Platosu’nun kaybolmaya yüz tutmuş üzümlerini yeniden keşfedip, onlardan eşsiz şaraplar yapmaları oldu. Özellikle Arkeo serisi, benim gibi bir şarap tutkunu için her yıl takip edilmesi gereken bir seri!
Ceren’den Gezi İpuçları: Şarap Tadımı Deneyimi
- Şarap tadımı deneyimine başlamadan önce, damağınızı hazırlayın. Çok yoğun aromalı bir şeyler yiyip içmemeye özen gösterin.
- Arykanda Sauvignon Blanc 2025: Henüz genç olmasına rağmen, diri asiditesi ve mineralli yapısıyla damağınızda ferahlatıcı bir iz bırakıyor. Aromatik yoğunluğu muhteşem!
- Vineyards Öküzgözü 2025: Fransız fıçılarda dinlenmiş bu şarap, tatlı baharatlar, tarçın, çikolata ve böğürtlen notalarıyla adeta bir keşif yolculuğu sunuyor.
- Winery Collection Cabernet Franc 2025: Katmanlı yapısı ve fıçı entegrasyonunun mükemmelliğiyle benim favorilerimden biri oldu. Kesinlikle denemelisiniz!
Tadım sonrası, yörenin ne yazık ki kurumuş olan Karstik Avlan Gölü’nün eski ihtişamını hayal ederken, özel bir akşam yemeği için sabırsızlandık.
Michelin Yıldızlı Lezzet Durağı: Şef Serkan Güzelçoban’dan Unutulmaz Bir Akşam Yemeği
Antalya Elmalı gezimin en zirve anlarından biri, Michelin yıldızlı şef Serkan Güzelçoban‘ın hazırladığı özel akşam yemeğiydi. 35 yaşındaki bu genç ve yetenekli şef, Türk mutfağını özgün tekniklerle birleştirerek Doğu ve Batı’nın buluştuğu eşsiz lezzetler yaratıyor. Almanya’daki engelli oteli Handicap’ta şeflik yapan Serkan’ın hem yeteneğine hem de mütevazılığına hayran kaldım.
Yemekler ve şarap eşleşmeleri adeta bir senfoni gibiydi:
- Başlangıç: Yağlımsı palamut lakerda, elma çayı, köz biber, Ege otlu humus ve kabak tartı. Bu zarif başlangıç, Arykanda Chardonnay 2025‘in kremsi dokusu ve mineral notalarıyla harika bir uyum yakaladı.
- İkinci Lezzet: Yöresel dokunuşlarla hazırlanan, üç dört çeşit fasulyeden oluşan, zencefilli ve çifte kavrulmuş tahinli somonlu piyaz. Alışkın olduğumuz sirkeli asiditenin yerini tahinli sosun alması, beni çok şaşırttı ve beğendim. Eşlikçisi ise Likya Vineyards Füme Blanc 2025 idi.
- Ana Yemek 1: Ördek etli mantı, tarhana, çörek otu ve pırasalı birleşim. Bu yemeğe Likya Arkeo Merzifon Karası 2025 eşlik etti. Kiraz ve erik notalı bu şarabı, yemeğe göre bağımsız içmeyi tercih ettim.
- Ana Yemek 2: Pastırmalaştırılmış dana yanak, çemen, kereviz kreması, mantar ve bamya salatası. 70 saat Sous Vide tekniğiyle pişirilmiş dana yanağı, kereviz kremasıyla dengelenmişti. Yanında servis edilen Likya Vineyards Malbec 2025, bu zengin yemeğe mükemmel bir partner oldu.
- Tatlı: Sütlaç pirinç mousse, yeşil matcha, mokka jöle ve közlenmiş karpuz. Farklı dokuların ve tatların bu eşsiz birleşimi, geceye tatlı bir nokta koydu.
Bu lezzet şöleni, sadece bir yemek değil, aynı zamanda Serkan Güzelçoban‘ın ustalığını hissettiren, unutulmaz bir deneyimdi.
Geçmişe Açılan Pencere: Elmalı Müzesi’nin Sırları
Ertesi gün, Elmalı Müzesi‘ni ziyaret etme fırsatı buldum. Eski Hükümet Konağı’nın restore edilmesiyle 2011’de açılan bu müze, üç katlı yapısı ve geniş teşhir alanlarıyla adeta bir bilgi hazinesi. Laboratuvarı, restorasyon atölyesi ve kütüphanesiyle araştırmacılara da kapılarını aralıyor.
Müze, Kalkolitik Dönem‘den (M.Ö. 5500-3000) başlayarak Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait paha biçilmez eserlere ev sahipliği yapıyor. Özellikle 1954’te Likya Uygarlığı‘nı araştırmak üzere bölgeye gelen ve 2006’da vefat ettiğinde külleri Kızılbel Mezarı üzerine serpilen Amerikalı arkeolog Machteld Mellink’in çalışmaları, bölgenin tarihini gün yüzüne çıkarmış.
Giriş katında, Bağbaşı ve Semahöyük’ten çıkarılan gündelik yaşam aletleri, mühürler, takılar ve çanak-çömlekler sergileniyor. Buradaki en etkileyici bölüm, Semahöyük’te bulunan iskeletleri ve hediyeleriyle birlikte günümüze ulaşan küp mezarlar. Bu mezarlar, o dönemin inanç sistemleri ve ölü gömme adetleri hakkında bize önemli ipuçları sunuyor.
Müzenin birinci katında ise Kızılbel ve Karaburun tümülüslerinden çıkan oda mezarların rekonstrüksiyonları yer alıyor. Ayrıca Arykanda kazılarından elde edilen adak stelleri, yazıtlı taşlar, lahit buluntuları ve geç Roma ile Bizans dönemine ait sütun başlıkları da burada görülebilir.
Elmalı Definesi: Dünyayı Şaşırtan Bir Hazine Avı
Müzedeki en dikkat çekici hikayelerden biri, şüphesiz Elmalı Definesi. M.Ö. 5. yüzyılda Perslere karşı kurulan Atik Delos Birliği’nin anısına basılan ve o zamana dek dünyada sadece 13 örneği bilinen 10 drahmi (dekadrahmi) sikkeler, 1984 yılında Elmalı’daki kaçak kazılarla ortaya çıkarıldı. Tam 14 adet dekadrahminin bulunması, dünya arkeoloji ve numismatik çevrelerinde büyük bir şaşkınlık yarattı ve bilinen dekadrahmi sayısını iki katına çıkardı!
Bu 1900’den fazla sikke yasa dışı yollarla yurt dışına satıldı. Uzun süren uluslararası hukuk mücadelesi sonucunda, ne yazık ki sadece 1661 sikke ve 14 dekadrahminin 6’sı ülkemize geri getirilebildi. Bu eşsiz eserlerin orijinalleri şu an Antalya Müzesi’nde sergileniyor olsa da, hikayesi Elmalı Müzesi‘nde ziyaretçilerle buluşuyor. Gerçekten tarihin nefesini hissettiğim anlardan biriydi.
Müzenin bahçesinde ise Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait lahitler, sütunlar ve yöresel arıcılık yöntemlerini gösteren bir arı sereni sergileniyor. Elmalı Müzesi, bölgenin zengin tarihi dokusunu anlamak için olmazsa olmaz bir durak.
Ceren’den Ekstra Gezi İpuçları: Elmalı’da Unutulmaz Bir Deneyim İçin
- En İyi Ziyaret Zamanı: Bağ bozumu aktivitesini deneyimlemek isterseniz, sonbahar (Eylül sonu – Ekim başı) harika bir seçim olacaktır. Ilıman havası ve doğanın renk cümbüşüyle keyifli bir Akdeniz gezi deneyimi sunar.
- Konaklama ve Yeme-İçme: Elmalı merkezde butik oteller veya pansiyonlar bulabilirsiniz. Geleneksel Elmalı evlerinin otel olarak restore edilmiş örnekleri, otantik bir konaklama sunuyor. Yöresel lezzetleri tatmak için yerel lokantaları deneyin; özellikle kaburga dolması ve piyaz meşhurdur.
- Likya Yolu Keşifleri: Eğer zamanınız varsa, müzede gördüğünüz Likya Uygarlığı kalıntılarına daha yakından bakmak için Kızılbel Mezarları, Sema Höyük Küp Mezarları veya Armutlu Köyü Kaya Mezarları gibi noktalara kısa yürüyüşler yapın. Bu, bölgenin tarihi dokusunu daha derinden hissetmenizi sağlayacaktır.
Elmalı’dan ayrılırken, zihnimde taze sıkılmış üzümlerin kokusu, damaklarımda Michelin yıldızlı lezzetlerin izleri ve ruhumda binlerce yıllık tarihin ağırlığı vardı. Burası, sadece bir ilçe değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir kültür ve lezzet durağı. Antalya Elmalı, beni bir kez daha kendine hayran bıraktı.
Siz de bu büyüleyici köşeyi keşfetmek için bavulunuzu hazırlayın! Belki bir sonraki bağ bozumunda kadehlerimizi beraber kaldırırız. Elmalı’da yaşadığınız deneyimleri veya gitmeyi düşündüğünüz rotaları benimle paylaşmayı unutmayın!
