Merhaba sevgili gezgin dostlarım! Ceren Gezgin olarak, bu kez sizleri Güney Amerika’nın en yüksek noktalarına, eşsiz kültürü ve nefes kesen coğrafyasıyla nam salmış Melon Şapkalılar Diyarı Bolivya’ya davet ediyorum. Denize kıyısı olmamasına rağmen ruhumu okyanuslar kadar özgürleştiren bu topraklar, kesinlikle keşfedilmeyi hak ediyor!
Bolivya, sadece dünyanın en yüksek rakımlı başkentine ev sahipliği yapmakla kalmıyor, aynı zamanda zengin tarihi, canlı kültürü ve Anti-Amerikancı ruhuyla da beni derinden etkiledi. Simon Bolivar’ın izlerini taşıyan bu coğrafya, geleneksel yaşam tarzını modern dünyanın dayatmalarına karşı cesurca savunan insanlarıyla kalbimi fethetti. İşte benim gözümden, Peru sınırından Brezilya’ya uzanan Bolivya maceram!
Bolivya’nın Gizemli Kapısı: Titicaca Gölü’nden Bir Merhaba!
Peru’dan karayoluyla Bolivya sınırına ulaştığımda, Güney Amerika’nın o tanıdık gümrük telaşı yine karşımdaydı. Arjantin-Şili geçişini hatırlatan bu süreç, pasaportumdaki küçücük bir yırtık nedeniyle bile sorun çıkarabileceğini gösteriyordu. Ancak neyse ki, yoldaki otobüs şoförlerinin grevine rağmen, Titicaca Gölü’nün serin sularına doğru ilerleyebildik.
Gümrük işlemlerinden sonra, kırlık bir alanda bekleyen küçük bir tekneye atlayarak Titicaca Gölü üzerinden Copacabana’ya doğru yol aldık. Bu eşsiz gölün maviliği beni hemen büyülemişti. Gölün o sakin, dingin atmosferi, tüm yorgunluğumu alıp götürmeye yetmişti.
Copacabana: İnka Mitolojisinin Sakin Durağı
Copacabana, Titicaca Gölü kıyısında, 3841 metre yükseklikte konumlanmış, on bini aşmayan nüfusuyla oldukça şirin ve turistik bir kasaba. Buraya adım attığım an, yüksek rakımın getirdiği hafif sersemliğe rağmen, kasabanın enerjisi beni sardı. Eşyalarımızı otele bırakır bırakmaz, kendimizi tekrar gölün serin sularına bıraktık; çünkü Güneş ve Ay Adaları bizi bekliyordu!
Güneş ve Ay Adaları: Beklentiler ve Gerçekler
Mazot kokulu, pek de konforlu olmayan teknelerle yaklaşık iki saat sonra Isla del Sol (Güneş Adası)’na ulaştık. İnka mitolojisinde Güneş Tanrısı Inti tarafından büyütülen İnka kralı Manco Capac’ın bu gölden doğduğuna inanılması, adaya mistik bir hava katıyordu. 14.3 kilometrekarelik büyüklüğüyle gölün en büyük adası olan Güneş Adası’nda yapılaşma çok az, yaşayanlar çoğunlukla Keçua ve Aymara kökenli yerlilerdi.
Burada yediğimiz mısır ve patates çeşitleri, çuval gibi bir kumaş parçası içinde sunulsa da inanılmaz lezzetliydi! Adayı keşfederken, arkeolojik alanları görmek için epey merdiven inip çıktık. Ne yazık ki, bu iniş çıkışlardan birinde ayağım burkuldu ve acı bir macera başladı. Eski sazdan yapılmış Titicaca kayıklarını görmek keyifliydi ama günümüzde kullanılmıyor olmaları biraz hüzün vericiydi. Dönüşte Ay Adası’nı da gördük, ancak dürüst olmak gerekirse, bu adalar benim için “mutlak görülmesi gerekenler” listesine giremedi.
Tarihin Fısıltıları ve Göğe Yakın Bir Başkent: La Paz Keşifleri
Sabah, burkulan ayağıma oğlumun 43 numara ayakkabısını giyerek, Copacabana’dan Tiwanaku’ya doğru yola çıktık. Yolu kısaltmak için arabaların sal ile taşındığı Titicaca Gölü’nün dar noktasından geçişimiz, yolculuğumuza ayrı bir renk kattı. San Pedro de Tiquina’da arabadan inip, Sal Pablo’de Tiquina’ya ayrı ayrı geçiş yapmak bile başlı başına bir deneyimdi.
Tiwanaku: Pre-İnka Uygarlığının İzinde Bir Yolculuk
Tiwanaku, Aymara dilinde “merkezdeki taş” anlamına geliyor ve gerçekten de pre-İnka kültürüne ait harabelerin bulunduğu, büyüleyici bir arkeolojik alan. 2000 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. M.Ö. 1500’den M.S. 1200’e kadar Titicaca çevresinin dini ve yönetimsel merkezi olduğuna inanılan bu şehir, Kapakana piramidi ve megalitik bloklarla kaplı Pumapunku gibi yapılarıyla beni derinden etkiledi. Amatör bir gözle gezmek için bir saat yeterliydi, ancak her köşesi tarihin derinliklerini fısıldıyordu.
Tiwanaku’dan sonra, La Paz’a 70 km uzaklıktaki El Alto’ya doğru ilerledik. Eski bir banliyö iken artık ayrı bir şehir olan El Alto’da, binaların çoğunun kerpiç olduğunu fark ettim. Burası, Bolivya’nın yüksek rakımlı ve kendine özgü dokusuyla dikkat çeken bölgelerinden biriydi. Dünya’nın en yüksek uluslararası havalimanı da 4061 metrede burada bulunuyor.
La Paz: Bulutların Üstünde Bir Şehir Mimarisi
La Paz, deniz seviyesinden 3650 metre yükseklikte, devasa dağlarla çevrili bir çöküntüde kurulmuş, adeta göğe uzanan bir şehir. Kırmızı şehir olarak da anılan La Paz’da, evlerin çoğunun sıvasız, tuğla haliyle bırakılması dikkat çekiciydi. Bolivya’nın bu dinamik kalbinde, uluslararası bankaların ve diplomatik kuruluşların bulunduğu San Jorge bölgesindeki Ritz Otel’de kaldık.
La Paz’daki ilk durağımız Ay Vadisi oldu. Şehir merkezine sadece 10 km uzaklıktaki bu doğa harikası, killi toprakların rüzgar ve erozyonla şekillenerek Kapadokya’yı andıran peri bacaları oluşturduğu eşsiz bir yerdi. Gerçekten de, dünyamızın ne kadar yaratıcı olabileceğine bir kez daha tanık oldum.
Ay Vadisi’nden sonra burkulan ayağımı göstermek üzere özel bir polikliniğe gittim. Standartlarımızdaki gibiydi. Filmler çekildi, doktor olduğumu öğrenen ortopedist benden danışmanlık ücreti bile almadı! 60-70 dolar civarı ödeyerek klinikten ayrıldık, bana göre kırık yoktu. (Ancak Türkiye’ye döndüğümde aynı filmde 5. metatars kırığı çıktı! Ah, bu gezginlik halleri!)
La Paz sokakları, karışık mimarisi, uzun köprüleri, San Francisco Kilisesi, Plaza Murillo ve tabii ki meşhur Cadılar Çarşısı ile görülmeye değerdi. Özellikle Cadılar Çarşısı’ndaki yerel ürünler ve ritüel malzemeleri, Bolivya’nın köklü inanç sistemini yansıtıyordu.
Ceren’den Bolivya Gezi İpuçları:
- Rakıma Dikkat: Bolivya’da birçok yer yüksek rakımda. İlk günlerde hareketlerinizi yavaş tutun, bol su için ve koka çayı deneyin. La Paz’da su 88 derecede kaynadığı için yemek pişirmek bile farklı bir deneyim!
- Yerel Lezzetlere Şans Verin: Mc Donald’ın bile iflas ettiği bir ülkeden bahsediyoruz! Yerel pazarları keşfedin, mısır ve patates çeşitleri harika. Ayrıca acı soslu yemeklere mutlaka bir şans verin.
- Ulaşım ve Sınır Geçişleri: Karayoluyla seyahat edecekseniz gümrük prosedürlerini önceden araştırın. Özellikle Brezilya gibi ülkelere geçişlerde sarı humma aşısı durumu çok önemli, benim yaşadığım tedirginliği yaşamayın!
- Kültürel Etkileşim: Melon şapkalı kadınları, renkli yerel kıyafetleri ve sokak sanatlarını fotoğraflamaktan çekinmeyin ama her zaman izin isteyin. Yerel halk çok sıcakkanlı.
O akşam, La Paz’ın canlı atmosferinde harika bir yemek yerken, içimi kemiren bir haberle sarsıldım: Brezilya, Bolivya’dan gelenlerden sarı humma aşısı talep ediyordu ve benim aşım yoktu! Sakat bir ayakla tehlikeli bir hastalıkla yüzleşme fikri beni kapana kısılmış gibi hissettirdi. O gece Ritz Otel’in penceresinden La Paz’ın ışıklarını izlerken huzursuzluk içindeydim.
Sabahın erken saatlerinde, Cobija sınır kapısından Brezilya’ya geçiş planımızı iptal ettik ve El Alto Havalimanı’ndan, 20 kişilik bir “dolmuş uçakla” Bolivya’nın ortasındaki Trinidad’a uçtuk. Uçakta hostes yoktu, WC yoktu, sadece isteyenin alabileceği bir kasa su vardı. Ardından aynı tip bir uçakla Amazon Ormanları’nın kıyısındaki sınır kasabası Guayaramerin’e devam ettik.
Uçsuz bucaksız Amazon Ormanları ve kıvrılarak uzanan Amazon Nehri’nin üzerinde süzülmek, tüm endişelerimi unutturan eşsiz bir manzaraydı. Guayaramerin Havalimanı, küçük bir kasaba meydanından farksızdı. Buradan taksiyle, gümrük işlemlerimizi yapacağımız devlet dairesine gittik, pasaportlarımızı damgalattık ve ardından nehrin kıyısında bekleyen küçük teknelere doğru ilerledik. Valizlerimizi sürükleyerek basamaklardan indirdiğimizde, Melon Şapkalılar Diyarı Bolivya’ya veda ediyorduk.
Bolivya, kalbime hem acı dolu bir macera hem de unutulmaz anılar kazıdı. Yüksek rakımları, kadim kültürü ve sıcakkanlı insanlarıyla bu eşsiz Güney Amerika ülkesi, her gezginin ruhunda derin izler bırakacak türden. Eğer siz de benim gibi kültürel keşiflere ve gerçek maceralara aşıksanız, Bolivya gezi rehberi listenize mutlaka eklemelisiniz.
Siz de Bolivya’yı ziyaret ettiniz mi, yoksa gitmeyi mi planlıyorsunuz? Yorumlarda benimle deneyimlerinizi veya merak ettiklerinizi paylaşmayı unutmayın!
