Merhaba sevgili gezgin dostlarım!
Bugün sizleri, İspanya’nın Endülüs bölgesinde, kayalıkların üzerine cesurca kurulmuş, adeta bir kartpostalın içinden fırlamış gibi duran muhteşem bir kasabaya, Ronda‘ya götürüyorum. Endülüs’ün en eski yerleşim yerlerinden biri olan bu büyüleyici şehir, bende silinmez izler bıraktı. Eğer siz de benim gibi hem tarihi dokuyu hem de nefes kesen doğal güzellikleri bir arada arıyorsanız, Ronda gezi rehberi tam size göre!
Ronda: Endülüs’ün Kalbine Sınır Tanımaz Bir Yolculuk

Ronda‘ya adım attığınız anda, bembeyaz evlerin sarp kayalıklara tutunuşuna hayran kalıyorsunuz. El Tajo Kanyonu’nun 120 metre derinliğindeki baş döndürücü uçurumu ve aşağıda usulca akan Guadalevín Nehri, bu kasabanın neden bu kadar özel olduğunu hemen hissettiriyor. Burası sadece bir yer değil, aynı zamanda etkileyici, biraz ürkütücü ve kesinlikle çarpıcı manzaraların kalbi.
Yaklaşık 35.000 nüfuslu bu şirin kasaba, zengin tarihi, kendine özgü coğrafi yapısı, daracık parke taşlı sokakları ve samimi kafeleriyle beni ilk bakışta büyüledi. Türkiye’den düzenlenen çoğu Endülüs turunda yer almasa da, kendi programını oluşturanlara buraya mutlaka uğramalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Biz günübirlik ziyaret yerine bir gece konaklayıp, Ronda’nın ruhunu doyasıya içimize çektik. İnanın bana, bu küçük kasabayı adım adım keşfetmek tarifsiz bir keyif!
Ronda’nın Köklü Tarihi: Her Taşında Bir Hikaye Saklı
Ronda‘nın hikayesi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanıyor. Roma İmparatorluğu döneminde Julius Caesar sayesinde şehir statüsüne kavuşmuş, ardından Sueviler ve Vizigotların egemenliğine girmiş. 713 yılında ise Endülüs Emeviler tarafından fethedilmiş ve bu topraklarda Arapların en son terk ettiği yerlerden biri olmuş. Coğrafi konumu bu dayanışmada büyük rol oynamış olmalı!
1485’te İspanyolların eline geçen şehir, 17. ve 18. yüzyıllarda kuzeye doğru genişlemiş. Eski şehir ile yeni şehri birleştiren ikonik Puente Nuevo (Yeni Köprü) ise 1793’te tamamlanmış. 19. yüzyıl başındaki Napolyon işgaline karşı verilen gerilla savaşları ve İspanya İç Savaşı sırasında yaşanan direnişler, Ernest Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanında bile yer bulmuş. Bu kasabanın her köşesi adeta canlı bir tarih kitabı!
Ronda’ya Ulaşım ve Konaklama: Yollarda Bir Gezginin İzlenimleri
Ronda’ya ulaşım düşündüğünüzden daha kolay olabilir. Biz Granada’dan otobüsle gelmeyi tercih ettik, ancak direkt sefer olmadığı için önce trenle Malaga’ya geçip, orada yarım gün dolaştıktan sonra öğleden sonra otobüsle Ronda’ya ulaştık. Eğer daha hızlı bir seçenek arıyorsanız, THY’nin Malaga’ya direkt uçuşları var. Malaga’dan Ronda‘ya hem tren hem de otobüsle yaklaşık 1 saat 45 dakikada ulaşabilirsiniz.
Bizim rotamızda Ronda‘dan sonra Sevilla vardı. Ronda’dan Sevilla’ya trenle yaklaşık 3 saatte, otobüsle ise 4 saatte ulaşmanız mümkün.
Ronda büyük bir şehir olmadığı için Malaga veya Sevilla’dan günübirlik gezilebilir, ancak ben bir gece kalmanızı şiddetle öneriyorum. Biz geç öğleden sonra varıp, havanın geç kararmasının avantajıyla hem yeni şehri hem de eski şehrin bir kısmını dolaştık. Hotel Virgen de los Reyes’te kaldığımız şirin, temiz ve merkezi otel, kasabanın enerjisini hissetmek için harika bir seçimdi.
Ronda’da Gezilecek Yerler: Her Adımda Tarih ve Manzara Şöleni
Ronda’da görülmesi gereken yerleri keşfetmek için bir turizm ofisinden veya otelinizden alacağınız şehir haritası fazlasıyla yeterli olacaktır. Biz de otelimizden aldığımız harita ile kolayca yürüme turumuzu yaptık. İşte benim favori noktalarım:
- Puente Nuevo: Ronda’nın İkonik Simgesi: Bu köprü, Ronda‘nın akıllara kazınan tablo gibi görüntüsüyle bütünleşiyor. Şehir, La Ciudad (eski, tarihi şehir) ve El Mercadillo (modern şehir) olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. 18. yüzyılda yapılmasına rağmen, şehirdeki üç köprüden en yenisi olduğu için ‘Yeni Köprü’ anlamına gelen Puente Nuevo adını almış. Tam 42 yılda tamamlanan bu yapı, eski ve yeni şehri birleştirirken, dik kayalıklar ve aşağıda akan nehirle muhteşem bir manzara sunuyor.
Köprüye gelmeden, yeni şehir tarafındaki Alameda Park‘ta yer alan seyir terası, özellikle gün batımı saatlerinde bu sıra dışı coğrafyanın doyumsuz güzelliğini gözler önüne seriyor. Kesinlikle kaçırmayın! - Plaza de Toros: Boğa Güreşlerinin Doğduğu Yer: Ronda, aynı zamanda İspanyol boğa güreşlerinin doğum yeri olarak da biliniyor. 1785 yılında inşa edilen Plaza de Toros, İspanya’nın en eski ve en estetik boğa güreşi arenalarından biri. 5000 kişilik seyirci kapasitesine sahip bu arenada aynı zamanda bir müze de bulunuyor. Giriş ücreti 7 Euro olsa da, boğa güreşi izleyemeseniz bile bu tarihi alanda bulunmak, seyirci sıralarında oturmak ve görkemli aksesuarları görmek İspanya kültürüne dair heyecan verici bir deneyim sunuyor.
Müzede, modern boğa güreşlerinin babası olarak bilinen Pedro Romero’nun kıyafetleri ve aksesuarlarının yanı sıra Picasso’nun ‘Buste de Matador’ tablosunu da görebilirsiniz. - Eski Şehrin Büyüsü ve Hemingway’in İzleri: Puente Nuevo‘nun girişindeki meydan her zaman hareketli. Köprünün hemen yanında kanyon üzerine yerleşmiş evler, oteller ve kafeler adeta birer biblo gibi duruyor. Eski şehre doğru ilerlerken karşınıza çıkan Lara Müzesi de ilginç bir özel koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Juan Antonio Lara Jurado’nun çocukluğundan beri biriktirdiği tarihi silahlar, saatler, kıyafetler ve telefonlar burada sergileniyor.
Köprüden yürüyerek eski şehrin daracık sokaklarına girdiğinizde, sağda Hemingway Kafe‘yi göreceksiniz. Ernest Hemingway’in meşhur romanı Çanlar Kimin İçin Çalıyor‘u yazarken bu kasabada zaman geçirdiği düşünülüyor. Yazarın Ronda‘yı bu kadar sevmesinin nedenleri arasında kasabanın güzelliği, iç savaş direnişi ve boğa güreşlerine olan tutkusu yatıyor. - Dini ve Kültürel Merkezler: Plaza Duquesa de Parcent, Ronda‘nın en güzel meydanlarından biri. Meydanda yer alan Santa Maria del Mayor Kilisesi, kesinlikle görülmesi gereken tarihi bir yapı. 14. yüzyılda kilise olarak inşa edilmesine rağmen, asıl olarak Emeviler döneminden kalma bir medina camisinden dönüştürülmüş. Daha da ilginci, bu yapının yerinde M.Ö. 45 yılında Sezar’ın Ronda Savaşı’nı kazanması anısına inşa edilmiş bir Diana Tapınağı’nın bulunması. Vizigotlar döneminde kiliseye, ardından camiye ve en son tekrar kiliseye dönüştürülmesi, yapının her kültürde dini merkez olma özelliğini vurguluyor.
Socorro Meydanı ise ortasındaki heykeli, kilisesi, kafeleri ve restoranlarıyla keyifli bir buluşma noktası. İlk akşamımızda burada tapas eşliğinde serinletici bir sangria içmek çok keyifliydi.
16. yüzyıldan kalma gotik Katolik kilisesi Iglesia del Espíritu Santo‘yu gezmek ücretsiz, ancak kuleye çıkmak ücretli. Iglesia de Padre Jesús ise sadece özel törenlerde açılan kulesi ve 16. yüzyıl başlarına ait girişiyle sevimli küçük bir kilise. - Arap Hamamları (Arabic Baths): Iglesia del Espíritu Santo‘nun yanından merdivenlerle inerek surların dışına çıktığınızda Arap Hamamları‘na ulaşırsınız. 13. yüzyıldan kalma bu yapılar, Ronda‘daki Arap hamamları arasında bugüne kadar en iyi korunmuş olanlardan. Kalıntıları gezmek için 3,75 Euro ödemeniz gerekiyor. Biz bu kez dışarıdan bakmakla yetindik, ancak içine girip o dönemin atmosferini solumak da ayrı bir deneyim olabilir.
Arap Hamamları‘nın yanından çıkan merdivenler sizi Puente Viejo (Eski Köprü) köprüsüne ulaştırıyor. 16. yüzyılda yayalar için inşa edilmiş bu köprü, Puente Nuevo‘dan daha eski ve daha küçük. - Alışveriş ve Lezzet Durakları: Puente Viejo‘yu geçip Emevi döneminden kalma bembeyaz evlerin sıralandığı daracık sokaklarda dolaşmak, geçmişe yapılan bir yolculuk gibi. Alışveriş için ise en ünlü cadde olan Espana Caddesi‘nde çok sayıda dükkan bulabilirsiniz. Özellikle birbirinden güzel yelpazelerin sergilendiği dükkanlar ilgimizi çekti.
Ronda‘da hem yeni hem de eski şehirde birbirinden güzel kafeler ve restoranlar var. Dinlenmek, bir kahve içmek veya gerçek İspanyol tapasları eşliğinde lezzetli bir şarap ya da sangria denemek için buralara uğramayı unutmayın!
“Ronda Gezi Rehberi: Endülüs’ün Kalbinde Gizli Bir Rüya Şehir!” gibi diğer içeriklerimiz için keşfet kategorimizde bulunan içeriklerimize göz atabilirsiniz.
Ceren’den Gezi İpuçları: Ronda Deneyiminizi Unutulmaz Kılın!
Ronda gezisinizden en iyi şekilde faydalanmanız için size birkaç kişisel tavsiyem var:
- Konaklamaya Zaman Ayırın: Ronda‘yı günübirlik gezmek yerine, en az bir gece konaklayarak kasabanın sakinliğini ve gece ışıklarının büyüsünü deneyimleyin. Geceleri kanyonun üzerindeki köprü manzarası tek kelimeyle nefes kesici!
- Adım Adım Keşfedin: Kasaba küçük olduğu için her yere yürüyerek ulaşmak mümkün. Rahat ayakkabılarınızı giyin ve daracık sokaklarda kaybolmaktan çekinmeyin. Her köşede sizi bekleyen küçük sürprizler var.
- Gün Batımını Kaçırmayın: Puente Nuevo veya Alameda Park’taki seyir terasından El Tajo Kanyonu üzerindeki gün batımını izlemek, hayatınız boyunca unutamayacağınız anlardan biri olacak.
- Tapas ve Sangria Molası: Özellikle Socorro Meydanı gibi canlı noktalarda, yerel lezzetlerin tadını çıkarabileceğiniz bir tapas barına oturun ve enfes İspanyol şarapları veya serinletici bir sangria ile günün yorgunluğunu atın.
Endülüs, İspanya’da mutlaka görülmesi gereken bir bölge. Granada, Sevilla, Cordoba gibi şehirler daha büyük ve genellikle öncelikli rotalarda yer alıyor. Ancak Ronda, Arap kültürünün derin etkileri ve benzersiz coğrafi yapısıyla diğerlerinden ayrışıyor. Biz bir buçuk günde şehrin büyük bir bölümünü yürüyerek dolaştık. Mondragón Sarayı ve etkileyici kanyonda yürüyüş gibi bazı yerlere ise maalesef zaman ayıramadık.
Endülüs gezinizde rotanızı biraz uzatmanız gerekse bile, bu eşsiz güzellikteki kasabayı listenize eklemenizi tüm kalbimle öneriyorum. Ronda, sadece fotoğraflarda gördüğünüz bir yer değil, aynı zamanda ruhunuzu besleyen bir deneyim. Gelin, siz de bu Endülüs incisine bir şans verin!
Siz Ronda‘yı ziyaret ettiniz mi? Deneyimlerinizi ve favori noktalarınızı yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayın! Belki de yeni bir macera için bana ilham verirsiniz!
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Bir Gezginin Pusulası: Şehirleri Sadece Görmekle Kalmayıp, Hissetmek Mümkün mü?
Aizanoi Antik Kenti: Zamanın Durduğu Yer, Kalbimin Kaldığı Köşe
Konya’nın Saklı Cenneti: Sille Gezi Rehberi ile Zamanda Yolculuk!
