1. Anasayfa
  2. Keşfet

Kamboçya Gezi Rehberi: Angkor Wat’tan Tonle Sap’a, Uzak Doğu’nun Gizemli Kalbi

Kamboçya Gezi Rehberi: Angkor Wat’tan Tonle Sap’a, Uzak Doğu’nun Gizemli Kalbi
0

Merhaba sevgili gezgin dostlarım! Uzak Doğu’nun mistik topraklarında çıktığım son maceramdan taptaze anılarla döndüm ve bugün rotamızı Kamboçya‘ya çeviriyoruz. Bu ülke, sadece coğrafi bir nokta değil; ruhunuza işleyen, hem haşmetli tapınaklarıyla büyüleyen hem de hüzünlü tarihiyle düşündüren, unutulmaz bir deneyim vadediyor.

Kamboçya, son yıllarda adını sıkça duyduğumuz, Tayland ve Vietnam gibi popüler komşularının gölgesinden çıkarak kendi ışıltısını yakalayan özel bir durak. Benim için bu gezi, sadece yeni yerler görmek değil, aynı zamanda derin bir kültürel keşif ve insan hikayelerine dokunma yolculuğuydu.

Kamboçya’ya Niçin Gitmeli: Bir Gezginin Gözünden Vazgeçilmez Nedenler

Eğer Uzak Doğu rotanızda farklı bir soluk arıyorsanız, Kamboçya gezisi listenizin başında olmalı. İşte benim bu ülkeye âşık olmamın ve size de kesinlikle gitmenizi önermemin başlıca nedenleri:

  • Angkor Wat’ın Büyüsü: Öncelikle, dünyanın en büyük ve en etkileyici dini yapısı olan Angkor Wat Arkeolojik Alanı var. Yıllarca ormanın derinliklerinde saklı kalmış bu tapınaklar şehri, bir gezginin ölmeden önce görmesi gereken yerlerden. İnanın bana, fotoğraflar bile o atmosferi tam olarak yansıtamıyor.
  • Kolay Ulaşım ve Stratejik Konum: Tayland ve Vietnam gibi popüler destinasyonların hemen yanı başında olması, Kamboçya‘yı rotanıza eklemeyi oldukça kolaylaştırıyor. Ben de bu avantajı kullanarak keyifli bir geçiş yaptım.
  • Henüz Bozulmamış Özgünlük: Uzun yıllar süren iç savaşlar nedeniyle izole kalan Kamboçya, turizm patlamasını yeni yeni yaşıyor. Bu da demek oluyor ki, henüz vahşi kapitalizm tarafından tekdüze hale getirilmemiş, otantikliğini koruyan bir deneyim sizi bekliyor.
  • Bütçe Dostu Bir Deneyim: Kamboçya, gerçekten ucuz bir ülke. Ulaşım, konaklama ve yeme-içme giderleri cebinizi yormuyor. Uzak Doğu’ya kadar gelmişken, bu eşsiz kültürü çok daha uygun maliyetlerle deneyimleyebilirsiniz.
  • Hüzünlü Ama Sıcakkanlı İnsanlar: Halkın Budist inancına bağlılığı ve yaşadıkları ağır travmalar, yüzlerine yansıyan hüzünlü bir ifadeye neden olmuş. Ancak turistlere karşı son derece saygılı ve misafirperverler. Yine de bazı güvenlik konularına dikkat etmekte fayda var, benim de başıma geldi…
  • Zengin Tarih ve Kültür: 11. yüzyılın görkemli Khmer İmparatorluğu’ndan Fransız koloniyel dönemine, oradan da 1970’lerin iç acıtan katliamlarına uzanan çarpıcı bir tarih sizi bekliyor. Her köşede yeni bir keşif, yeni bir hikaye saklı.
  • Farklı Tatlar Sunan Mutfak: Kamboçya mutfağı, deniz ürünlerinden tavuğa, vejetaryen seçeneklerden yöresel lezzetlere kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Lezzetli yemekleri uygun fiyatlarla deneyimlemek harika bir fırsat!

Kamboçya Hakkında Kısa Bilgiler ve Gözlemlerim

Bu mistik ülkeye adım atmadan önce bilmeniz gereken birkaç şey var:

  • Yüzölçümü ve Nüfus: 181.035 km2 alana sahip, yaklaşık 15 milyon nüfusu olan bir Güney Doğu Asya ülkesi.
  • Dil ve Din: Resmi dil Khmerce. Halkın %95’i Budist.
  • Yönetim Şekli: Üniter Parlamenter Monarşi ile yönetiliyor.
  • Para Birimi: Riel, ancak Dolar ülkede yaygın olarak kullanılıyor ve birçok yerde fiyatlar Dolar olarak belirtiliyor.
  • İklim: Kasım-Nisan arası kuru sezon, bu da gezmek için en uygun zaman. Mayıs-Ekim ise yağışlı dönem. Ben kuru sezonda gitmiştim, oldukça idealdi.
  • Ekonomik Durum: Kişi başına düşen milli gelirin oldukça düşük olması, Kamboçya’nın neden bu kadar uygun fiyatlı olduğunu açıklıyor. Angkor Wat’ta konuştuğum bir hediyelik eşya satıcısı, aylık toplam 180 dolarla geçindiklerini anlatmıştı. Bu, Kamboçya gezisi sırasında halkın yaşam koşullarını daha iyi anlamanızı sağlıyor.

Kamboçya’nın Hüzünlü Yüzü: Yakın Tarihe Dokunuş

Kamboçya tarihi, ihtişamlı Khmer İmparatorluğu döneminden sonra acı dolu sayfalarla dolu. Fransız koloniyel yönetimi, Japon işgali derken, ülke 1953’te bağımsızlığını kazanmış. Ancak asıl travma, 1975-1979 yılları arasında Kızıl Khmerler ve liderleri Pol Pot döneminde yaşanmış. Ülke dış dünyaya kapatılmış, tarım ülkesi yapılmak istenmiş ve entelektüellerden bilim insanlarına kadar 3 milyondan fazla kişi katledilmiş. Gözlük takmanın bile ölüm nedeni sayılabildiği bu dönem, ülke insanının bakışlarındaki hüznün ana sebebi.

Vietnam işgaliyle sona eren bu karanlık dönemden sonra, 1998’den itibaren siyasi istikrar sağlanmaya başlamış. Ancak bu travmanın izleri, ülkenin her yerinde, özellikle de insanların gözlerinde hala canlı.

Kamboçya’da Ulaşım ve Konaklama: Benim Kolay Rehberim

Türkiye’den direkt uçuş olmasa da, Kamboçya gezisi genellikle Tayland veya Vietnam gibi komşu ülkelerle birleştiriliyor. Ben Myanmar’dan Bangkok aktarmalı olarak Siem Reap’e ulaştım. Uçağımız küçük bir havaalanına indiğinde, adeta yürüyerek terminale gitmemiz bile bu ülkenin samimiyetini gösteriyordu.

Havaalanından Şehre: Tuk-tuk Aşkı Başlıyor

Siem Reap havaalanından şehir merkezine ulaşım için taksi, motor veya tuk-tuk gibi seçenekler mevcut. Fiyatlar Dolar üzerinden belirlenmiş. Bizim Uzak Doğu gezilerimizin favori aracı tuk-tuklar burada da bizi karşıladı. Şehre 5 Dolar gibi uygun bir fiyata tuk-tuk ile ulaştık. Havaalanından bile bu otantik araçla şehre adım atmak, Kamboçya deneyiminin başlangıcı oldu.

Havaalanında bizi alan tuk-tuk şoförü Kim, ertesi gün Angkor Wat gezisi için de anlaşmak istedi. Biraz pazarlıkla, 20 Dolar yerine 15 Dolar’a tüm gün bize eşlik etmesi konusunda anlaştık. Bu, gezinizi planlarken aklınızda bulundurmanız gereken harika bir seçenek!

Siem Reap’ta Konaklama: Bütçe Dostu Bir Keşif

Otel rezervasyonlarımı genelde Agoda.com üzerinden yapıyorum, özellikle Uzak Doğu’da Booking.com’dan daha uygun fiyatlar sunabiliyor. Siem Reap‘ta üç gece, kahvaltı dahil sadece 62 Dolar ödedik! 3 yıldızlı otelimiz gayet temiz ve beklentilerimizi karşıladı. Avrupa’daki otel fiyatlarını düşündüğümde, bu gerçekten de bütçe dostu bir tatil demek.

Otelimizdeki ilginç bir detay ise, içeri girerken ayakkabılarımızı çıkarmamız gerektiğiydi. Bazı küçük dükkanlarda da bu geleneği gördük. Bu tür küçük detaylar, bir gezgin olarak beni hep gülümsetir ve yerel kültüre daha da yaklaştırır.

Gezelim Görelim: Angkor Wat’ın Büyülü Dünyası ve Ötesi

Kamboçya gezisi denince akla ilk gelen yer şüphesiz Angkor Wat. Bu nedenle ilk durağımız da, birçok gezgin gibi, Angkor Wat’a ev sahipliği yapan Siem Reap oldu. Bir zamanlar küçük bir kasaba olan Siem Reap, Angkor Wat sayesinde son yıllarda oteller ve restoranlarla dolu canlı bir turizm merkezine dönüşmüş.

Angkor Wat Arkeolojik Parkı: Dünya Harikası Tapınaklar Şehri

Siem Reap şehir merkezine 5,5 km uzaklıktaki Angkor Wat Arkeolojik Alanı, 12. yüzyılda Kral Suryavarman II tarafından inşa edilmiş devasa bir tapınaklar şehri. Bir zamanlar Khmer İmparatorluğu‘nun başkenti olan bu görkemli şehir, imparatorluk çökünce orman içinde kaybolmuş ve 1860’ta bir Fransız bilim adamı tarafından yeniden keşfedilene kadar yüzyıllarca unutulmuş.

1992’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Angkor Wat, 2001 yapımı Tomb Raider filminin burada çekilmesiyle dünya çapında tanınmış. Angelina Jolie’nin canlandırdığı Lara Croft’un devasa tapınakların içinde nefes kesen maceraları, ülkeye olan ilgiyi inanılmaz artırmış.

Ta Prohm: Doğanın Kucakladığı Tapınak

Görülmesi gerekenler listemizde ilk sıradaydı Ta Prohm. Kral Jayavarman VII tarafından annesi adına yaptırılan bu tapınak, gerçekten de ilginç ve bir o kadar da ürkütücü. Yüzlerce yıllık dev ağaçların kökleri ve dalları, tapınağın duvarlarını, sütunlarını adeta sarıp sarmalamış. Sanki bir film setindeymişim gibi hissettim!

Tomb Raider filminin de çekildiği bu tapınak, doğanın gücünü ve zamanın yıpratıcı etkisini gözler önüne seriyor. Fotoğraf çekmeyi sevenler için adeta bir cennet!

Bayon Tapınağı: Yüzlerce Gülen Yüzün Gizemi

Sırada Angkor Wat‘tan sonra en çok ilgi çeken Bayon Tapınağı vardı. Bu haşmetli Budist tapınak, tam 49 kuleye sahip ve bu kulelerin çoğunda toplamda 216 dev, gülen yüz ifadesi işlenmiş. Araştırmacılar, bu yüzlerin kralın kendi yüzü olduğuna inanıyor. Tapınağın içinde dolaşırken, her yönden size gülümseyen bu yüzlerin gizemi beni büyüledi.

Angkor Wat Tapınağı: Efsanenin Kalbinde

Ve nihayet, bölgedeki en önemli tapınak olan Angkor Wat‘a ulaştık! Kamboçya bayrağında resmi yer alan, efsanevi tapınak. Başlangıçta Hindu Tanrısı Vişnu’ya adanmış, ancak 13. yüzyılda Budist tapınağına dönüştürülmüş. 30 yıl süren yapımı, dünyanın en güzel tapınaklarından biri olarak kabul edilmesini sağlamış.

Tapınağın önündeki hendek, duvarlarla çevrili yapısı, merkezdeki ana kule ve etrafındaki dört ayrı kule… Her yer, Hint mitolojisinden öyküler anlatan taş heykellerle dolu. Buda heykelleri önünde ibadet eden çocukları ve monkları izlerken, tapınağın her köşesinde adım adım hayranlıkla dolaştım.

Angkor Wat’ta Gün Batımı Macerası

Angkor Wat‘ta gün batımını izlemek, yüzlerce insanın hayalini süsleyen eşsiz bir deneyim. Biz de şoförümüz Kim’in tavsiyesiyle, gün batımını en güzel izlendiği yer olarak bilinen Phnom Bakheng Tapınağı‘na doğru yola çıktık. Tuk-tuk ile belirli bir yere kadar gittikten sonra, tepeye doğru yürüyüşe başladık. Yaklaşık 2 kilometrelik bir tırmanışın ardından tapınağa ulaştık.

Tapınağa aynı anda sadece 300 kişinin çıkmasına izin verildiği için uzun bir kuyruk vardı. Hava hafif bulutlu olduğu için şanslıydık, çünkü bulutlar olmasaydı gün batımını kaçırabilirdik. Puslu bir havada da olsa, o tarihi atmosferde günün batışını izlemek, gerçekten de unutulmaz bir anı olarak zihnime kazındı.

Tonle Sap Gölü ve Yüzen Köyler: Doğanın Kalbinde Bir Yaşam

Siem Reap‘ta görülmesi gereken bir diğer eşsiz yer ise Tonle Sap Gölü. Güney Doğu Asya’nın en büyük gölü olan bu doğa harikası, Mekong Nehri ile bağlantılı ve benzersiz bir ekosisteme sahip. Kuru sezonda sığlaşan göl, yağışlı mevsimde Mekong’un taşkın sularıyla derinleşiyor ve adeta canlanıyor.

1997’de UNESCO Dünya Biyosfer Rezerv alanı ilan edilen Tonle Sap, 200’den fazla balık türü ve zengin deniz bitkilerine ev sahipliği yapıyor. En ilgi çekici yanı ise üzerinde yaşayan köyler. Chong Khneas Yüzen Köyü, Siem Reap’e 15 km uzaklıkta ve göl üzerindeki evleri, okulları, dükkanları ve hatta polis karakollarıyla ziyaretçileri büyülüyor.

Bir tekne turu ile yüzen köyleri gezerken, göl halkının yaşamına yakından tanık oldum. Fakirlik, burada en belirgin gerçeklerden biri. Küçük teknelerde, boynunda yılanla gösteri yapmaya çalışan çocukları görmek, içimi burktu. Bu, Kamboçya’nın hem doğal güzelliğini hem de hüzünlü insanlarını bir arada sunan çarpıcı bir deneyimdi.

Kültür ve Eğlence: Apsara Dansının Zarafeti

Siem Reap‘ta geçirdiğimiz akşamların birinde, Kamboçya‘ya özgü geleneksel Apsara dansı gösterisini izleme şansımız oldu. 7. yüzyıla kadar uzanan köklü bir geçmişi olan bu dans, Hindu ve Budist mitolojik öykülerden ilham alıyor.

Dansçılar, uzun yıllar süren yoğun bir eğitimden geçerek aşkı, neşeyi, hüznü ve mutluluğu zarif el ve vücut hareketleriyle ifade ediyorlar. Ben de otel görevlimizin rezervasyon yaptığı, açık büfe yemekli bir restoranda bu büyülü gösteriyi izledim. Kişi başı sadece 10 Dolar ödediğimiz bu etkinlik, hem doyurucu bir akşam yemeği hem de kültürel bir ziyafet sundu. Parlak kostümleri ve ilginç başlıklarıyla genç kızların yaptığı dans, beni adeta hipnotize etti.

Siem Reap Şehir Merkezi ve Canlı Gece Pazarı

Angkor Wat’ın gölgesinde kalsa da, Siem Reap şehir merkezi de keşfedilmeyi bekleyen keyifli köşelere sahip. Fransız koloniyel döneminden kalma geniş yollar ve evler, şehrin yeşil dokusu ve içinden geçen nehir, huzurlu manzaralar oluşturuyor.

Akşamları ise şehrin kalbi Gece Pazarı‘nda atıyor. Geniş bir alana yayılmış bu pazarda, Kamboçya’ya özgü birçok ürün bulabilirsiniz. Pazarın çevresi, her ülkeden gelen turistlerle dolup taşıyor. Restoranlar, barlar, sokak lezzetleri ve hatta açık havada masaj yaptıranları görmek, buranın ne kadar canlı ve hareketli olduğunu gösteriyor. Ben de iki akşam yemeğimi bu hareketli bölgede yedim.

Phnom Penh: Başkentin Hikayesi ve Benim Maceralarım

Kamboçya gezisimizin ikinci ve son durağı başkent Phnom Penh oldu. Aslında Kızıl Khmerler döneminin acı izlerini taşıyan ölüm tarlalarını ve işkence alanlarını görmek istemediğimizi biliyorduk. Ancak Vietnam’a otobüsle geçmek için burayı bir geçiş noktası olarak seçtik ve böylece başkenti de görme şansımız oldu.

Siem Reap’tan Phnom Penh’e minibüsle gayet rahat bir yolculuk yaptık. Kırsal bölgelerin yeşil dokusunu izleyerek geçirdiğimiz bu gündüz yolculuğu, ülkenin farklı yüzlerini görmemizi sağladı.

Phnom Penh’in Yeniden Doğuşu

Başkent Phnom Penh, 1953’teki bağımsızlığından sonra hızla gelişmiş, ancak Kızıl Khmerler döneminde nüfusu 500.000’den 50.000’e düşerek büyük bir yıkım yaşamış. O yıllarda caddelerde arabalardan çok inekler dolaşıyormuş! Ancak 1990’lardan sonra başlayan yeniden yapılanma çabalarıyla şehir, hareketli ve canlı bir metropole dönüşmüş. Nehir kenarı, restoranlar ve kafelerle dolup taşan bir cazibe merkezi olmuş.

Phnom Penh’de Görülmesi Gereken Yerler

  • Özgürlük Anıtı: Fransa’ya karşı kazanılan bağımsızlığın simgesi.
  • Kral Sarayı ve Gümüş Pagoda: Nehir kenarında yer alan bu saray, Kamboçya Kralı Sihamoni’nin resmi ikametgahı. Gümüş Pagoda’nın zemininde 5000 adet, her biri 1 kg gelen gümüş parçaları var! Zemin çoğunlukla halılarla kaplı olsa da, bazı bölümlerden bu ihtişamı görmek mümkün.
  • Ulusal Müze: Klasik Khmer tasarımına sahip bu müze, en güzel Khmer heykelleri koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor.
  • Toul Sleng Müzesi (S21 Hapishanesi) ve Ölüm Tarlaları: Bu müzeler, Kızıl Khmerler’in insanlık dışı katliamlarını gözler önüne seriyor. Lise iken hapishaneye dönüştürülen S21’de 17.000 kişi tutulmuş ve buradan ölüm tarlalarına götürülmüş. Bizim programımızda yer almasa da, ülkenin acılı tarihini anlamak isteyenler için önemli duraklar.

Phnom Penh‘deki asıl maceramız ise bambaşka, keyifsiz bir olaydı… Nehir kenarında yürürken çantam çalındı ve Kamboçya gezisinin bu talihsiz anını Gezginin Çantası Çalınırsa yazımda okuyabilirsiniz. Bu olay, bana bir kez daha dünyanın güzellikleriyle birlikte risklerini de hatırlattı.

Kamboçya Mutfağı: Damak Çatlatan Lezzetler

Uzak Doğu gezimizin üçüncü durağında, bölge mutfağına iyice alışmıştım. Kamboçya’da da farklı lezzetleri denemekten geri kalmadım:

  • Zengin Kahvaltılar: Otellerde genelde menüden seçebileceğiniz, farklı kahvaltı türleri sunuyorlar. Benim tercihlerim genellikle yerel lezzetlerden yana oldu.
  • Açık Büfe Deneyimi: Siem Reap’ta, Apsara dansı izlediğimiz restoranda, sınırsız açık büfe yemek ve dans gösterisi için kişi başı sadece 10 Dolar ödedik. Tam 400 kişilik devasa restoranda, tüm bölge yemeklerini bir arada görmek ve tatmak harikaydı! Temiz ortam ve lezzetli yemekler beni çok mutlu etti.
  • Amok: Kamboçya’nın İmza Yemeği: Limon otu ve hindistan cevizinin temel malzeme olarak kullanıldığı, türlü benzeri Khmer yemeği Amok‘u mutlaka denemelisiniz! Deniz ürünlüsünü tercih ettim ve muz yaprakları içinde sunulmasıyla hem besleyici hem de görsel bir şölen oldu. Yanında tabii ki bolca pirinç lapası!
  • Gece Pazarı Lezzetleri: Siem Reap’taki gece pazarı çevresinde çok sayıda restoran ve sokak tezgahı var. Deniz ürünlerini seçip anında pişirtmek, sokaklarda dolaşırken farklı atıştırmalıklar denemek, akşamlarımızı renklendirdi.

Alışveriş: Kamboçya’dan Ne Almalı?

Kamboçya gezisinden dönerken yanınızda götürebileceğiniz birkaç şey var:

  • Tekstil Ürünleri: Ülkenin en önemli sektörlerinden biri tekstil olduğu için, ünlü markaların ürünlerini uygun fiyatlara bulabilirsiniz.
  • Değerli Taşlar ve Mücevherler: Meraklısı için bazı değerli taşlar ve bunlardan üretilen mücevherler de ilgi çekici olabilir.

Ceren’den Gezi İpuçları: Kamboçya Maceranız İçin Pratik Öneriler

Benim tecrübelerimden yola çıkarak, Kamboçya gezisinizi daha keyifli ve sorunsuz hale getirecek birkaç ipucum var:

  • Tuk-tuk Dostluğunuz Olsun: Kamboçya’da toplu ulaşım pek gelişmiş değil. Bu yüzden tuk-tuklar en iyi arkadaşınız olacak. Şoförlerle pazarlık yapmaktan çekinmeyin ve hatta tüm gün sizi gezdirmesi için uygun fiyata bir şoförle anlaşın. Hem uygun hem de eğlenceli bir ulaşım aracı!
  • Angkor Wat Bilet Stratejisi: Angkor Wat‘ı hakkıyla gezmek için birden fazla gün ayırmanız gerekebilir. 1 günlük, 3 günlük veya 7 günlük bilet seçenekleri var. (Güncel fiyatlar: 1 gün 37$, 3 gün 62$, 7 gün 72$). Eğer vaktiniz kısıtlıysa, benim gibi en ünlü tapınaklara (Angkor Wat, Ta Prohm, Bayon) odaklanın. Gün doğumu ve batımı için ayrıca bir plan yapmayı unutmayın!
  • Parayı Cebe Değil, Kalbe Sakla: Kamboçya’da Dolar yaygın olarak kullanılsa da, küçük harcamalar için Riel bulundurmak mantıklı olabilir. Ancak önemli bir uyarı: Hırsızlığa karşı dikkatli olun! Özellikle kalabalık yerlerde çantanıza, telefonunuza sahip çıkın. Benim başıma gelen talihsiz olayı düşünerek, değerli eşyalarınızı otelde güvenli bir yerde bırakmak veya üzerinizde çok fazla nakit taşımamak en iyisi.
  • Hüzünlü Tarihle Yüzleşmek Bir Seçim: Kızıl Khmerler döneminin acı izlerini taşıyan Toul Sleng Müzesi (S21) ve Ölüm Tarlaları, Kamboçya’nın gerçeklerini anlamak için önemli duraklar. Ancak bu ziyaretler oldukça duygusal ve yıpratıcı olabilir. Kendinizi buna hazır hissetmiyorsanız, bu rotaları atlamak sizin tercihinizdir.

Son Söz: Kamboçya Benim İçin Ne Anlam İfade Ediyor?

Kamboçya, 20. yüzyılda tarifsiz acılar yaşamış, bağımsızlığını kazanmanın huzurunu tam olarak tadamamış, kendi vatandaşları tarafından katledilmiş bir toplumun hüzünlü hikayesini taşıyor. Sokaklarda rastladığınız insanların gözlerinde, o dönemin izlerini, sönmüş bir ışığı görmek mümkün. Yoksulluklarına rağmen turistlere gösterdikleri saygı, beni derinden etkiledi.

Benim için Kamboçya gezisi, sadece Angkor Wat‘ın eşsiz güzelliklerini görmekle kalmadı, aynı zamanda insan ruhunun direncine, kültürlerin çeşitliliğine ve tarihin acımasız gerçeklerine tanıklık etmek oldu.

Eğer ruhunuza dokunacak, sizi hem şaşırtacak hem de düşündürecek bir Uzak Doğu macerası arıyorsanız, Kamboçya sizi bekliyor! Siz de bu eşsiz ülkeyi ziyaret ettiniz mi? Deneyimlerinizi ve görüşlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!

Merhaba! Ben Ceren Gezgin, dünyayı gezmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi seven biriyim.Soy adım gibi gerçekten gezginim. Çocukluğumdan beri gezmeyi ve keşfetmeyi çok seviyorum. İlk kez 18 yaşında yurt dışına çıktım ve o günden beri farklı ülkeleri gezmeye devam ediyorum.Gezdiğim yerler arasında Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'dan ülkeler var. Gezdiğim yerleri ziyaret ederken sadece turistik yerleri değil, yerel hayatı da deneyimlemeye çalışıyorum. Yerel halkla tanışıyor, onların kültürlerini ve yaşam tarzlarını öğreniyorum.Gezilerimi ve deneyimlerimi fiyatinedir.net sitesinde paylaşıyorum. Sitede ülke rehberi, şehir rehberi, gezilecek yerler, konaklama, ulaşım ve yeme-içme gibi konularda bilgiler bulabilirsiniz.Dünyayı benimle tanımanızı çok isterim. Farklı kültürleri, farklı yaşam tarzlarını ve farklı güzellikleri keşfetmenize yardımcı olmak istiyorum.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir