Merhaba sevgili gezi severler! Bu seferki rotamız, kalbimi bir kez daha İtalya’da, ama bu kez alışılagelmiş turistik rotaların biraz dışında, adeta bir zaman kapsülünün içine gizlenmiş bir mücevher olan Lucca‘ya taşıdı. Ünlü besteci Puccini’nin dünyaya gözlerini açtığı, müzik festivalleriyle ruhumu doyuran bu şirin Orta Çağ kasabası, adeta bir kartpostaldan fırlamış gibiydi. Etrükslerden Romalılara uzanan zengin tarihi ve bozulmamış dokusuyla, Lucca benim için tam anlamıyla geçmişle günümüzü birleştiren eşsiz bir deneyim sundu.
Lucca‘yı diğer İtalyan şehirlerinden ayıran en belirgin özelliği mi? Elbette ki, onu bir inci gibi saran sapasağlam surları! Bu surlar sadece bir savunma hattı değil, aynı zamanda şehrin nefes alan bir parkı, bisikletlilerin ve yürüyüş yapanların huzur bulduğu yemyeşil bir kaçış noktası olmuş. Hazırsanız, benimle birlikte bu surların ardına saklanmış, büyüleyici Lucca macerasına atılmaya ne dersiniz?
Lucca’ya Ulaşım ve Surlar İçindeki İlk Şaşkınlıklarım
Lucca maceramız, komşu şehir Pisa’dan başlayan kısa ve keyifli bir tren yolculuğuyla başladı. Sadece 15-20 dakikada 3,5 Euro’luk bir tren biletiyle kendinizi Toskana’nın bu incisine atabiliyorsunuz. Minik bir not: Bölgesel tren biletlerinde gün ve saat belirtilmediği için trene binmeden önce istasyondaki makinelerden mutlaka aktive etmeniz gerekiyor. Biz şanslıydık, kontrol olmadı ama siz işinizi şansa bırakmayın!
Trenden indiğimizde, devasa kontrabaslarını taşıyan iki genç müzisyenin önümüzden geçerek surlara doğru ilerlediğini gördük. Açıkçası, istasyona bakan tarafta bir giriş kapısı görmeyince başta pek anlam veremedim. Keşke içgüdülerime güvenip o gençleri takip etseymişim! Elimizdeki notlara güvenip, ısrarla ağaçlıklı yolu takip ettik ve kendimizi yeni şehir merkezinde bulduk. Eski şehir merkezini sorduğumuz bir hanımefendinin İngilizce bilmemesine rağmen, elleriyle ve vurgulu bir şekilde söylediği o unutulmaz kelimeyle yönlendirdi bizi: “Payte payte!” Yani epey yürüyecektik! Bu macera dolu başlangıç, Lucca deneyimimi daha da renklendirdi.
Lucca’nın Efsanevi Surları: Tarihin Saklı Hazinesi
“Payte payte” diyerek sonunda surlara ulaştık ve ilk gördüğümüz kapıdan içeri daldık. İşte o an… İçeri adım attığım anda kendimi adeta antik bir şehrin içinde buldum. Cidden çok heyecan vericiydi; birdenbire başka bir dünyaya ışınlanmış gibi hissettim!
1987 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen Lucca, 4 kilometre uzunluğundaki tarihi surları ile adeta bir açık hava müzesi. Bu surlar, Alessandro Fernose tarafından 1504-1645 yılları arasında şehri korumak ve giriş çıkışları kontrol etmek için yapılmış ve günümüze sapasağlam ulaşmış. Bana göre bu surlar, sadece savunma amaçlı değil, aynı zamanda estetik bir harika olarak inşa edilmiş gibiydi. Üçü eski (San Pietro, Santa Maria, San Donato) üçü daha yeni açılan (Elisa, Sant’Anna, San Jacopo) altı sur kapısı var. Surların çevresi boyunca sıralanan kocaman ağaçlar ve yürüyüş yolları, burayı bir yaşam alanı, bir nefes alma noktası haline getirmiş. Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilen Lucca‘nın sokak planı, az değişiklikle günümüze kadar korunmuş; adeta bir zaman tünelinden geçiyorsunuz.
San Michele Meydanı ve Puccini’nin Melodileriyle Dans
Surların içine girer girmez, sokakların ve binaların cazibesine kapılarak kendimizi San Michele Meydanı’nda bulduk. Romalılar döneminde şehrin forumu olan bu meydan, Lucca’nın kalbi gibi atıyor. Antik şehir içinde araç trafiğine izin verilmediğinden, tıpkı Pisa’da olduğu gibi burada da bisiklet kullanımı oldukça yaygın. Hatta burası İtalya’nın en çok bisiklet kullanılan beldesiymiş! Bisikletli Luccalıların ne kadar şık olduklarını söylemeden geçemeyeceğim.
Meydanın göz alıcı yapılarından biri de San Michele in Foro Kilisesi. Romanesk tarzdaki bu kilise, özellikle Carrara mermeri kullanılan dış cephesiyle büyüleyiciydi. Kilisenin tepesindeki bronz aziz San Michele heykeli ve içindeki detaylar beni adeta büyüledi. Ve evet, müzik dünyasının devlerinden Puccini‘nin ilk kez bu kilisede org çaldığını bilmek, buraya duyduğum hayranlığı katbekat artırdı.
Biraz daha ilerleyince, kendimi Cittadella Meydanı’nda, Puccini’nin müzeye dönüştürülen evi ve bronz heykeliyle karşı karşıya buldum. Puccini, Tosca, Madame Butterfly, La Bohème ve Turandot gibi ölümsüz operaların bestecisi olarak Lucca’ya ayrı bir ruh katmış. Onun burada yaşamış olması, Lucca gezi rehberi planlarımı yaparken beni buraya çeken en büyük etkenlerden biriydi. Luccalılar, bu büyük müzisyenle gurur duymakta sonuna kadar haklılar! Ölmeden yapılacaklar listeme, yazın müzik festivalleri zamanında gelmeyi şimdiden ekledim.
Guinigi Kulesi ve Yarına Bıraktığım Hayaller
Lucca ve çevresinde bir zamanlar iki yüzden fazla kule varmış, varlıklı ailelerin statü sembolü olarak yaptırdığı bu kulelerden günümüze ulaşanlardan biri de 14. yüzyıldan kalma Guinigi Kulesi. Tepesindeki meşe ağaçlarıyla ünlü bu kule, Lucca’nın adeta simgesi haline gelmiş. Kuleye çıkıp Lucca manzarasını kuş bakışı izlemek istesem de, yerini sorduğum çiçekçi kadının “payte payte” demesiyle ve Floransa’ya yetişme telaşımızla, bu keyfi bir sonraki ziyaretime ertelemek zorunda kaldım. Biliyorum, geri döneceğim!
Ceren’den Lucca Gezi İpuçları: Keyifli Bir Deneyim İçin Önerilerim
- Tren Bileti Uyarısı: Özellikle bölgesel tren biletlerini istasyonda aktive etmeyi unutmayın. Aksi takdirde ceza yiyebilirsiniz. Bir dakikanızı ayırın, riske girmeyin.
- Şehri Bisikletle Keşfedin: Lucca, İtalya’nın en çok bisiklet kullanılan şehirlerinden. Surların üzerinde ve daracık sokaklarda bisiklet kiralamak, şehri deneyimlemenin en otantik ve keyifli yolu. Ayrıca çok şık Luccalılar gibi hissedeceksiniz!
- Haritasız Asla Çıkmayın: Özellikle ilk kez gelenler için surlar içindeki yollar biraz kafa karıştırıcı olabilir. Google Haritalar veya offline bir harita uygulaması hayat kurtarır.
- Müzik Takvimini Kontrol Edin: Eğer Puccini aşığı veya müzikseverseniz, seyahatinizi Lucca’daki yaz müzik festivalleri dönemine denk getirmeye çalışın. Kasabanın atmosferi o zaman bambaşka oluyor!
Bu Lucca gezi rehberi, aslında benim için bir ön keşif mahiyetindeydi. Tarihin, sanatın ve doğanın iç içe geçtiği bu güzel şehre bir kez daha gelip, her köşesini, her hikayesini tam anlamıyla keşfetmek istiyorum. Türkiye’deki surlar içinde kurulu pek çok eski yerleşim yerini ve surlarımızı koruyamamanın hüznünü de düşünerek, Lucca‘nın bu kadar iyi korunmuş olmasına içtenlikle hayran kaldım.
Dönüş yolunda, istasyona bakan yönde ve surların çevresindeki ağaçlıklı yolda rahatça yürüyerek şehirden ayrıldım. Lucca, bana hem tarihi bir ders verdi hem de içimde yeni keşifler yapma arzusu uyandırdı. Bu Orta Çağ kasabası, Toskana’da mutlaka görülmesi gereken yerler listenizde üst sıralarda olmalı.
Peki ya siz? Lucca‘yı daha önce ziyaret ettiniz mi? Surların ardındaki bu büyülü şehri keşfetmek için sabırsızlanıyor musunuz? Yorumlarınızı ve deneyimlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!
Sevgiyle kalın, bol bol gezin!
Ceren Gezgin
Fotoğraflar: Gülten İŞÇİMEN
