Merhaba sevgili gezgin dostlarım! Bugün rotamızı Ege’nin kalbine, Kuşadası‘na bir taş atımı uzaklıktaki, yemyeşil doğası ve masmavi deniziyle büyüleyen bir cennete çeviriyoruz: Samos Adası‘na! Benim için burası, hem deniz, kum, güneş üçlüsünü doyasıya yaşayabileceğiniz birbirinden güzel koylarıyla hem de derin tarihi ve zengin kültürüyle ruhumu besleyen özel bir durak oldu. Eğer siz de benim gibi hem tembellik yapıp denize girmeyi hem de antik kalıntıların arasında kaybolmayı sevenlerdenseniz, Samos tam da aradığınız yer!
Hayal edin: Bir yanda tarih kokan sokaklar, diğer yanda turkuazın binbir tonunu barındıran plajlar. Hatta dağcılık ve trekking tutkunları için bile sayısız rota var burada. Ünlü matematikçi ve filozof Pisagor’un, Epikür’ün doğum yeri olduğunu bilmek, adanın atmosferini daha da özel kılıyor. Yunan mitolojisine göre Tanrıça Hera da burada doğmuş; yani Samos Adası tam anlamıyla kutsal bir toprak. Gezinizi planlarken aklınızda olsun: Adanın tadını çıkarmak için en ideal aylar bence Mayıs ve Eylül. Temmuz ve Ağustos biraz sıcak ve kalabalık olabiliyor, tıpkı bizim Çeşme veya Bodrum’umuz gibi.
Samos’a Nasıl Ulaşılır? Adım Adım Bir Yolculuk

Samos’a ulaşım gerçekten de son derece kolay. Türkiye’ye bu kadar yakın bir Yunan Adası bulmak, tatilciler için büyük bir şans. Ben de bu avantajı kullanarak Kuşadası’ndan kalkan feribotlarla yola çıktım. Kuşadası’ndan her gün Samos‘un iki ana limanına, Vathi ve Pythagorio’ya seferler düzenleniyor. Eğer Seferihisar’dan gitmeyi düşünürseniz, adanın kuzeyindeki Karlovassi Limanı’na varılıyor ki, günübirlik bir gezi için bence pek ideal değil. Karlovassi, tüm günü geçirmeye değecek çok fazla seçeneğe sahip değil ve yolculuk süresi de Kuşadası’na göre daha uzun sürüyor.
Gelelim liman seçimine: Kuşadası’ndan Vathi’ye giden tekne sabah 09:00’da, Pythagorio’ya giden ise 09:30’da kalkıyor. Dönüş saati ise genelde 18:30 civarında oluyor. Vathi adanın başkenti ve en büyük şehri. Konaklama ve araç kiralama seçenekleri daha uygun fiyatlı olabilir. Ancak benim tercihim, yaptığım araştırmalar sonucunda Pythagorio Limanı oldu. Neden mi? Çünkü burası, Samos‘un en sevimli kasabası olarak ün salmış! Oteller Vathi’ye göre biraz daha pahalı olsa da, gündüz gezilecek yerleri, şık kafeleri ve gece canlı tavernalarıyla beni anında kendine çekti. Ayrıca Pythagorio’dan da araba kiralayarak adanın her yerine rahatlıkla ulaşabilirsiniz, tıpkı benim yaptığım gibi.
Feribot fiyatlarına gelince, Kuşadası’ndan iki Yunan firmasının seferleri için gidiş-dönüş 45 Euro civarında bir ücret ödüyorsunuz. Seferihisar’dan kalkan Türk firması ise 29 Euro gibi daha uygun bir seçenek sunuyor. Ama unutmayın, gideceğiniz liman ve geçireceğiniz zaman dilimi bu kararda önemli bir rol oynuyor.
Sabahın serin rüzgarı saçlarımda dans ederken, Ege’nin masmavi suları üzerinde başlayan yolculuğumuz, yaklaşık iki buçuk saat sonra Pythagorio Limanı‘nda sona erdi. Pasaport kontrolü için küçük bir kabinde kısa bir kuyruk bekledikten sonra, adanın büyülü atmosferine adım atabildik!
Samos’ta Konaklama Deneyimim: Samaina Otel
Otel seçimimi yaparken, merkezi konumda olmasına ve diğer gezginlerden yüksek puan almasına özen gösterdim. Booking.com üzerinden üç yıldızlı bir otel arayışındayken, karşıma çıkan iki yıldızlı Samaina Otel beni kendine çekti. İki gece için 126 Euro ödediğimiz bu otel, sahile sadece 100 metre mesafede olmasıyla gönlümü fethetti. Banyosu biraz küçük olsa da, her yere yürüyerek ulaşabilmemiz büyük bir avantajdı. En güzeli de, üst kattaki odamızın bağımsız ve enfes manzaralı balkonu oldu! Eğer siz de Samaina’yı tercih ederseniz, bence üst katları tercih etmelisiniz. Kahvaltı fiyata dahil değildi, ama 9 Euro karşılığında zengin bir kahvaltı alabilirsiniz. Benim tercihim, adanın atmosferini daha iyi hissetmek için sahildeki şirin kafelerde kahvaltı yapmak oldu.
Adanın Kalbi: Tarihi Pythagorio ve Çevresi
Samos gezimize, limana indiğimiz anda beni kucaklayan Pythagorio‘nun o eşsiz enerjisiyle başladık. Lüks yatların, yelkenlilerin ve balıkçı teknelerinin demirlediği, çevresi şık kafelerle dolu sahilde yürürken kendimi o kadar iyi hissettim ki, otele gitmeden kendimizi bir kafenin kollarına bıraktık. Sıcak bir kahve ve lezzetli bir krep eşliğinde hem karnımızı hem de gözümüzü şenlendirdik. İşte o an anladım: Pythagorio, tam da benim ruhuma göre bir yerdi!
Pisagor’un İzinde Bir Matematik Dehası
Bu kasabanın en ikonik noktalarından biri şüphesiz, limanın karşı kıyısında tüm ihtişamıyla yükselen Pisagor Heykeli. Bir dik üçgende dik kenarların karelerinin toplamının, hipotenüsün karesine eşit olduğunu hatırlıyor musunuz? İşte o bildiğimiz Pisagor Teoremi’nin babası burada doğmuş. Heykelin kendisi bile, bir matematik teoremini ve matematikçisini bu kadar güzel anlatabilir mi dedirtiyor insana. Sanat, yaratıcılık ve kültür, bu topraklarda böylesine iç içe geçmiş durumda. Kasabanın sahile açılan, hediyelik eşyalarla dolu meşhur caddesi de hem gece hem de gündüz keyifle dolaşabileceğiniz, Samos’tan hediyelik eşya almak için harika bir yer.
Tarihin Fısıltıları: Manastır ve Antik Tiyatro
Hediyelik eşya caddesinden denizin ters yönüne doğru ilerlerken, sağlı sollu sokaklarda birbirinden güzel keşifler sizi bekliyor. Bizim hedefimiz ise, kasabanın her yerinden görünen tepedeki Panagia Spilianis Kutsal Manastırı ve hemen yakındaki Antik Tiyatro‘ydu. Yaklaşık dört kilometrelik keyifli bir yürüyüşle önce antik tiyatroya ulaştık. Günümüzde hala tiyatro gösterilerine ve festivallere ev sahipliği yapan bu büyülü alanda, gençlerin akşamki gösterileri için prova yaptıklarını görünce ne kadar canlı bir tarih parçası olduğunu bir kez daha anladım. Kısa bir seyirden sonra, yokuşu tırmanarak manastıra doğru yol aldık.
Tepedeki manastırın içi oldukça gösterişli bir çan kulesine sahip olsa da, beni en çok etkileyen yeraltındaki mağara oldu. Tarih boyunca kutsal kabul edilen bu mağaranın içinde, mucizevi olduğuna inanılan bir Meryem Ana tablosu korunuyor. Manastırdan görünen panoramik şehir manzarası ise kelimenin tam anlamıyla nefes kesiciydi! Yemyeşil dağ eteklerinin denizin turkuaz mavisiyle buluştuğu o anı izlerken, akşam güneşinin batışı bize ayrı bir görsel şölen sundu. Ancak bu saatte manastırda olmamızın bir dezavantajı da oldu: Yakındaki Eupalinus Tüneli ziyaret saatleri bittiği için onu göremedik. M.Ö. 524 yılında inşa edilen, 1 km uzunluğundaki bu mühendislik harikası tünel, düşman kuşatmaları sırasında şehre gizlice su getirmek amacıyla kullanılmış. Eğer zamanınız olursa, bu tüneli ve yine Pythagorio’ya 5-6 km uzaklıktaki, Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı Hera’ya adanan Hera Tapınağı‘nı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Anadolu’daki Efes Artemis Tapınağı’ndan sonraki en büyük Hera Tapınağı olan bu kutsal alanda, günümüze yalnızca bir sütun ulaşmış olsa da, tarihi atmosferiyle sizi büyüleyecektir.
Kurtuluşun Simgesi: Lygourgo Logotheti Kulesi ve Metamorfoz Kilisesi
Liman çıkışına yakın ve şehrin her yerinden görünen bir başka önemli nokta ise Lygourgo Logotheti Kulesi ve Metamorfoz Kilisesi. Sahilden kuleye doğru yürürken, rengarenk sokaklardan geçmek insana ayrı bir keyif veriyor. Yolda, kahvaltı ve öğle yemeği için tavsiye edilen, önünde plajı olan Tarsanas Tavernası’nı gördük. Eğer bir gecemiz daha olsaydı, kesinlikle bu deniz kenarı tavernayı denemek isterdim.
Lygourgo Logotheti Kalesi, 1824 yılında Osmanlı’ya karşı savunma ve gözetleme amacıyla inşa edilmiş. Kale surları zamanla hasar görmüş olsa da, kule hala dimdik ayakta. Kulenin hemen yanında yer alan Metamorfoz Kilisesi ise hem dış mimarisi hem de içiyle göz kamaştırıyor. Her yıl 6 Ağustos’ta, adanın Osmanlı’dan kurtuluşu anısına burada özel bir ayin düzenleniyor; halk, bağımsızlık savaşında İsa’nın kendilerine yardım ettiğine inanıyor.
Kule ve kiliseyi gezdikten sonra, deniz kenarındaki patika yoldan yürüyerek kendimizi Pythagorio Plajı‘na attık. Kasabanın içinde, limandan biraz uzak ama yürüme mesafesinde uzanan bu plaj, tertemiz kumu ve masmavi deniziyle beni adeta denize çağırdı. Çeşme’den gelmeme rağmen, bu adanın cazibesine karşı koyamadım ve kendimi Ege’nin serin sularına bıraktım. Plajın başlangıç kısmı şezlongsuz olduğu için havlunuzu serip güneşlenmenin ve yüzmenin tadını çıkarabilirsiniz.
Pythagorio Plajı’nda biraz daha ilerleyince, şezlonglar ve bir şeyler yiyip içebileceğiniz kafeler başlıyor. Biz şezlonglara yerleşmeden önce frappe, sonra patates ve bira derken epey oyalandık. O arada kafede çalışan yaşlı amca ile sohbete daldık. Türk olduğumuzu duyunca kırık İngilizcesiyle bizimle sohbet etmek istedi. Sohbetin sonunda şezlong istediğimizi söylediğimizde, önce yer olmadığını söyledi ama sonra gözlerini kısarak ‘Ben size ayarlayacağım, merak etmeyin komşu!’ dedi. Kısa sürede yerimiz hazırdı; işte bu, Türk-Yunan dostluğunun en güzel örneklerinden biriydi!
Samos’u Keşfetmek: Kuzey ve Doğu Kıyılarının Sırları
Samos Adası‘nı doyasıya gezebilmek için bence olmazsa olmazlardan biri, diğer Yunan Adaları’nda olduğu gibi bir taşıt kiralamak. Samos’ta araba kiralamak, özgürce hareket etmek ve adanın her köşesini keşfetmek için en iyi yöntem. Pythagorio’nun ana caddesinde birçok yerde araba ve motorsiklet kiralayabilirsiniz. Fiyatlar sezona ve modele göre değişiyor. Biz ilk gün araba kullanmayacağımız için ertesi gün kiralarız diye düşündük ama az kalsın arabasız kalıyorduk! Hafta içi olmasına rağmen çok sayıda turist olduğu için son kalan küçük arabayı zar zor kiralayabildik. Günlük 40 Euro ödedik ve 20 Euro’luk benzinle adanın büyük bir kısmını gezdik. Bu yüzden size tavsiyem: Eğer yüksek sezonda gidiyorsanız, arabanızı önceden ayırtın!
İlk günümüzü Pythagorio‘nun güzelliklerine ayırdıktan sonra, ikinci günün rotasını adanın kuzey ve doğu kıyılarına çevirdik. Sabah 09:00’da arabamızı kiralayıp kahvaltı bile yapmadan yola çıktık; amacımız, ilk durağımız olan meşhur Psili Ammos Plajı‘nda kahvaltı yapmaktı. Pythagorio’nun doğusunda 8 km uzaklıktaki bu plaja ulaşmak için dağ yollarında biraz tırmandıktan sonra indik.
Türkiye’ye Komşu: Psili Ammos Plajı
Psili Ammos Plajı, masmavi denizi ve ince kumuyla oldukça popüler. Biz hafta içi sabah saatlerinde orada olmamıza rağmen yine de kalabalıktı. Burası aynı zamanda Kuşadası Dilek Yarımadası’na en yakın plaj; Türkiye ana karası ile arasındaki mesafe 1 milden az! Hatta sahilinden baktığınızda, bizim Dilek Yarımadası‘nı ve oradaki Türk bayrağını bile net bir şekilde görebiliyorsunuz. Bu komşuluk hissi insana ayrı bir keyif veriyor.
Plajdaki Avatonia Restoran’da, Kuşadası’na karşıdan bakarak enfes bir kahvaltı yaptık. Omlet, peynir ve özel olarak istediğimiz zeytinle hazırlanan kahvaltımıza 21 Euro ödedik. Deniz o kadar çekici görünse de, kuzey kıyılarındaki diğer ünlü plajları görmek için kendimizi tutarak yolumuza devam ettik.
Başkent Vathi: Bir Uğrak Noktası
Psili Ammos Plajı‘ndan sonra arabamızın yönünü kuzeye, diğer adıyla Samos şehri olan Vathi‘ye çevirdik. Burası adanın başkenti, en gelişmiş ve en büyük yerleşimi. Şehre yaklaşırken tepeden tüm Vathi’nin manzarasını fotoğraflamadan olmaz tabii ki! Araba kiralama şirketinin sahibi beni Vathi’de mutlaka park yerine park etmem konusunda uyarmıştı, aksi takdirde ceza yiyebilirmişiz. Bu yüzden sahile inmeden ücretsiz bir park yerine arabayı bırakıp, yürüyerek merkeze indik. Vathi bizim için kısa süreli gezilecek bir şehirdi. Ana Meydan’da Aslan heykeli çevresinde kafeler ve restoranlar bulunuyor. Deniz tarafında ise Samos’un Osmanlı’ya karşı bağımsızlık mücadelesini yürüten ve Yunanistan Başbakanlığı da yapmış olan Sofoulis’in heykeli yer alıyor. Eğer Vathi’de daha çok zaman geçirmeyi planlıyorsanız, Arkeoloji Müzesi, Şarap Müzesi, Belediye Binası ve Sanat Galerisi gibi yerleri de ziyaret edebilirsiniz.
Rüzgarlı Güzellik: Kokari ve Çevresi
Vathi’den sonra sırada kuzey kıyının popüler tatil beldelerinden Kokari vardı. Burası, ana cadde boyunca sıralanmış evleri ve dükkanlarıyla canlı bir yer. Sahil uzun olsa da, hem taşlık hem de dar bir alana sıkıştırılmıştı. Birçok lokanta ve kafe sahilde yer alıyor, denizde ise rüzgar sörfü yapanları görmek mümkün. Kıyıda rüzgarın fazla olması nedeniyle biz sadece kısa bir yürüyüş yapıp oradan ayrıldık, ama rüzgar sörfü meraklıları için harika bir durak olabilir.
Saklı Cennetler: Lemonaki ve Tsamadou Plajları
Kokari’den çıkıp deniz kıyısı boyunca ilerlerken, görmek istediğimiz Lemonaki Plajı‘nı yukarıdan gördük. Yolun üst tarafına park edip aşağıya yürüyebilirsiniz ama biz iki karşılıklı restorandan biri olan Andreas’ Place Restoranı’nı seçip arabayla sahile kadar indik. Kıyıda güzel bir restoran ve güzel bir plaj bizi bekliyordu. Restoranda yerel Samos şarabı eşliğinde enfes bir öğle yemeği yedikten sonra plaja geçtik. Plajın restorandan bağımsız olduğunu ve bir şemsiye ile iki kişilik şezlong için 6 Euro olduğunu öğrendik, ancak bizden ücret istemeye gelen olmadı. Masmavi ve tertemiz denizde iki saat kadar yüzüp güneşlendik. Burası, huzurlu bir deniz keyfi için ideal.
Lemonaki’den sadece üç dört kilometre ilerlemeden, merak ettiğimiz bir diğer plaj olan Tsamadou levhasını gördük. Hemen arabayı yol kenarına bırakıp aşağı doğru inen patika yola girdik. Yolun başındaki ilk levha oldukça dikkat çekiciydi: ‘Plajın sağ tarafı çıplaklara aittir’ yazıyordu. Tsamadou, Samos‘un en popüler plajlarından biri ve resmi olarak bir bölümü nudistler için ayrılmış. Patikanın sonunda oldukça geniş bir plaj bizi bekliyordu. Gerçekten de sağ taraftaki şezlonglarda çıplaklar güneşlenirken, sol tarafta daha geniş bir alanda mayolarıyla yüzenler vardı. Oldukça hoşgörülü bir ortam! Plajın diğer tarafında kafeler ve restoranlar da bulunuyor. Bu güzel denizde yüzmeden olmaz diyerek, plajın sol tarafında biz de Ege’nin serin sularının tadını çıkardık.
Yeşilin Kalbinde: Manolates Köyü
Kuzey kıyıdan biraz güneye saparak yemyeşil ağaçların arasında dağa doğru tırmandık ve Manolates Köyü‘ne ulaştık. Köye girdiğimizde, karşıda Türk sahilini, aşağıda ise sarp, dik ve yeşil vadiyi gören hoş bir manzarayla karşılaştık. Bu şirin köy, seramik işçiliğiyle ünlü. Dar ve sevimli köy sokaklarında dolaşırken, güzel hediyelik eşya dükkanlarına rastladık. Köyde uzun bir yemek molası vermek de mümkün ama biz kısa bir kahve molasını tercih ettik.
Yine köyden aşağıya inerek Karlovassi yoluna saptık. Seferihisar’dan feribot seferlerinin yapıldığı Karlovassi büyük bir şehir olsa da, bana pek sevimli gelmedi. Şehrin içinden geçip yakındaki Potami Plajı‘na gitmek istedik; artık akşam güneşi batma saatine yaklaşıyorduk. Yol üstünde gördüğümüz bir kilisenin bahçesine daldık. İyi ki de dalmışız! O saatte plajda zaman geçirmek şart olmasa da, plajın yukarıdan manzarası, özellikle günün o saatinde muhteşemdi. Plaj zaten neredeyse boşalmıştı. Biraz daha zamanımız olsa Potami Şelalesi‘ni de görecektik ama kısmet olmadı. Artık dönüş yoluna geçmeliydik, çünkü son akşam yemeğimizi güzel kasabamız Pythagorio‘da, kumların üzerinde masa atmış olan Faros’un yerinde yemeyi kafamıza koymuştuk. Dönüş yolunu geldiğimiz yoldan değil, adanın içlerinde yer alan köylerden geçerek yaptık. Yine dar ve virajlı olsa da, harika yemyeşil bir yol ve sevimli köyler arasından geçerek Pythagorio‘ya ulaştık.
Samos Mutfağına Yolculuk: Damak Çatlatan Lezzetler
Yunan Adaları‘na gelip de taze deniz ürünleri ve uzo denememek olmaz tabii ki! Birbirinden güzel restoranlar ve tavernalar adanın dört bir yanında sizleri bekliyor. Biz üç günlük gezimizde iki akşam yemeğimizi de Pythagorio‘da yedik. İlk akşam, sahile dik açılan bir sokakta müziğin sesini duyup girdiğimiz Symposium isimli tavernada oldu. Yemekte, Samos Adası‘nın değil, Midilli’nin meşhur uzosu Barbayanni’yi denedik. Yediklerimiz ve içtiklerimizin yanı sıra, gecenin sonuna doğru yaşadığımız bir anı unutulmazdı. Org çalan müzisyen bir ara bize döndü, herhalde özel bir parça isteyip istemediğimizi sormak istedi. Biz Türk olduğumuzu söyleyince gülümsedi ve hemen ‘La Mustafa’ parçasını çalmaya başladı. O gece bizden başka Türk olmasa da, Türk müşterilere alıştıklarını ve böyle jestler yaptıklarını görmek çok hoşumuza gitti.
İkinci gece yemeğimizi ise otel sahibinin önerisiyle sahilde, kumların üzerine masa atmış olan Faros lokantasında yedik. Karışık kızartma tabağı ve bu kez yerel Samos uzosu eşliğinde muhteşem bir akşam geçirdik. Samos Adası‘na gelip yerel Muscat şaraplarını denememek olmazdı tabii. İki akşamı uzo tatmakla geçince, şarap tadımını Lemonaki Plajı’ndaki Andreas Place isimli plaj restoranında öğle yemeğinde yaptık. Hafif ve aromatik Samos Muscat şarabı, deniz ürünleriyle harika gidiyor!
Sabah kahvaltılarına gelince; ilk gün sahilde sebzeli krep ve kahveyle hızlı bir başlangıç yaptık. İkinci gün Psili Ammos Plajı‘nda, omletimize özel olarak istediğimiz zeytinleri ekleyerek enfes bir kahvaltı ettik. Yunanistan’da zeytin üretimi bol olmasına rağmen kahvaltı menülerinde genellikle masaya gelmiyor, istemek gerekiyor. Son gün kahvaltımızı ise yine Pythagorio‘da, sahildeki Dolphin Cafe’de menüden seçtik. Klasik kahvaltı menüsünün yanında tost çeşitleri de mevcut. Klasik bir kahvaltının fiyatı 8-9 Euro civarında.
Daha önceki yıllarda Yunan Adaları‘nda kahvaltı ve içkili akşam yemekleri, Çeşme veya Bodrum’a kıyasla daha uygun fiyatlı gelirdi bize. Ancak 2018 yazında artan döviz kurları nedeniyle o ucuzluk hissini biraz kaybetmiş durumda. Onların Euro cinsinden fiyatları değişmemiş olsa da, Türk Lirası’nın alım gücünün düşmesi, seyahat bütçemizi maalesef etkiliyor.
Samos’tan Hatıra: Ne Satın Almalı?
Pythagorio‘da sahile açılan meşhur caddede birçok dükkanda birbirinden güzel hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Ancak Samos’tan alınması gereken en özgün hediyelik eşya olarak size Pisagor’un Adalet Kabı‘nı önerebilirim. M.Ö. şarap için tasarlanan bu kap, belirli bir çizgiye kadar şarap konulduğunda sorunsuz bir şekilde içmenizi sağlıyor. Ancak eğer şarap çizgiyi geçerse, kaptaki tüm şarap kabın altındaki delikten akıp gidiyor! Ne kadar güzel bir anlayış, değil mi? Eşit dağıtılanla yetinmeyip açgözlülük yaparsanız, bardağınızdaki tüm şaraptan oluyorsunuz. Bu, sadece bir eşya değil, aynı zamanda derin bir felsefi mesaj taşıyan eşsiz bir hediye.
Ceren’den Samos Gezi İpuçları
Samos Adası‘nda unutulmaz bir deneyim yaşamanız için benden birkaç kişisel tavsiye:
- Araç Kiralamak Şart: Adanın her köşesindeki gizli plajlara ve şirin köylere ulaşmak için kesinlikle araba kiralamalısınız. Özellikle yüksek sezonda gidecekseniz, arabanızı önceden internet üzerinden veya seyahatinizin başında ayırtın. Benim gibi son dakikaya bırakmayın!
- Pythagorio Merkezli Konaklayın: Eğer benim gibi hem tarihi dokuyu hem de canlı bir akşam hayatını seviyorsanız, konaklama için Pythagorio‘yu tercih edin. Burası adanın en sevimli ve enerjisi yüksek kasabası. Hem gezilecek yerlere yakın hem de harika yeme içme seçenekleri sunuyor.
- Mevsim Seçimine Dikkat: Samos‘u doya doya gezmek için bence en ideal aylar Mayıs ve Eylül. Hava hala sıcak ve deniz keyfi yapmaya uygunken, kalabalıklar azalmış oluyor. Temmuz ve Ağustos ayları ise daha sıcak ve turist yoğunluğu fazla olabilir.
- Yerel Lezzetleri Es Geçmeyin: Adanın meşhur Muscat şarabını, farklı marka uzolarını ve elbette taze deniz ürünlerini mutlaka deneyin. Zeytini kahvaltı menülerinde bulamazsanız, mutlaka isteyin!
“Samos Adası Gezi Rehberi: Ege’nin Turkuaz İncisi Sizi Bekliyor!” gibi diğer içeriklerimiz için keşfet kategorisinde bulunan içeriklerimize göz atabilirsiniz.
Son Söz: Samos Sizi Çağırıyor!
Samos Adası, gerçekten de ulaşımı kolay, gezilecek görülecek çok yeri olan, her zevke hitap eden bir Yunan Adası. Hem yeşil doğası, hem turkuaz mavisi deniziyle beni kendine hayran bıraktı. Zengin tarihi mirası, Pisagor gibi dehalara ev sahipliği yapmış olmasıyla da ayrı bir derinlik katıyor. İster deniz tatili arayın, ister kültürel keşifler yapın, Samos her mevsimde sizi kucaklamaya hazır. Yemekleri damak zevkimize son derece uygun ve her köşede sıcakkanlı insanlarla karşılaşacağınız bir yer. Bence burayı doya doya gezmek için en az üç gün, hatta daha fazlası gerekiyor. Daha fazla söze gerek var mı? Gidip görmeniz, bu büyülü adanın tadını çıkarmanız dileğiyle!
Siz de Samos’a gittiniz mi? En beğendiğiniz yer neresi oldu ya da aklınızda başka hangi sorular var? Yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayın. Belki bir sonraki rotamızı birlikte çizeriz!
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Aydınoğulları’ndan UNESCO Yolculuğu: Birgi’nin Gizemli Tarihi ve Doğası
Nara’nın Büyülü Geyikleri ve Tarihi Mirası: Japonya’da Unutulmaz Bir Keşif!
Kekova Tekne Turu: Batık Şehir ve Masalsı Koylara Unutulmaz Bir Yolculuk!
