Merhaba sevgili gezgin dostlarım! Bu seferki rotamız, beni kelimenin tam anlamıyla büyüleyen, Vietnam’ın orta kesiminde, Parfüm Nehri‘nin iki yakasına kurulu, kendine özgü bir ruha sahip Hue şehri.
Hue, 1802 ile 1945 yılları arasında hüküm süren son Vietnam Hanedanlığı’nın, yani Nguyen Hanedanlığı‘nın görkemli başkenti ve aynı zamanda ülkenin en önemli dini ve kültürel merkeziymiş. Hanoi’nin yeni başkent olmasıyla birlikte, zamanla gözden düşse de, bugün hâlâ geçmişin ihtişamını ve bilgelik kokusunu taşıyor.
Burada diğer büyük şehirlerdeki o bitmek bilmeyen motosiklet trafiği ve genç sırt çantalı turist kalabalığı yok. Aksine, Hue’de her şey daha düzenli, daha sakin ve yaş ortalaması da dikkat çekici şekilde daha yüksek. Sanki şehir, kendi tarihine yakışır bir olgunlukla ağırlıyor ziyaretçilerini.
Şehri adeta bir inci gerdanlığı gibi bölen Parfüm Nehri’nin kuzeyinde Eski Kent ve görkemli Imperial Citadel (İmparatorluk Kalesi) yer alırken, güney yakasında modern oteller, restoranlar ve yeni yaşam alanları bulunuyor. Bu iki farklı dünya arasındaki köprülerde yürümek bile başlı başına bir kültürel keşif benim için.
Ne yazık ki, 1947’deki Fransız yıkımları ve Vietnam Savaşı sırasındaki bombardımanlar nedeniyle birçok tarihi yapı ağır hasar görmüş. Ancak bu yıkıma rağmen, şehrin direnci ve güzelliği beni derinden etkiledi. UNESCO Başkanı’nın burayı “kentsel şairaneliğin başyapıtı” olarak tanımlamasına hiç şaşırmıyorum; Hue, 1993 yılında UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne alınarak bu unvanını tescillemiş.
Neden Hue’yi Keşfetmelisin? Vietnam’ın Saklı Tarihi Buradaydı!

Hanoi’den Vietnam Havayolları ile yaklaşık 1 saat 10 dakikalık keyifli bir uçuşla Hue’ye ulaştık. Havaalanından çıkarken ilginç bir detayla karşılaştık; bagaj numaralarımız kontrol edildi, bu yüzden bagaj etiketlerinizi saklamayı unutmayın! Kent merkezine taksiyle ulaşım 15-20 dakika sürdü ve ücreti yaklaşık 11 dolardı, oldukça makul.
Otelimizde hoş geldin içeceklerimizi yudumlarken, ertesi günün gezi planını hazırladık. İlk gün, Parfüm Nehri çevresindeki pagoda ve imparator mezarlarını gezmeye karar verdik. Motosiklet kiralamadan, otelimizin sunduğu şoförlü araç seçeneğini (35 Dolar) tercih ettik, hem konforlu hem de zaman kazandırıcı bir ulaşım oldu bizim için.
Parfüm Nehri’nin Kıyısında Yükselen Ruh: Thien Mu Pagoda
Hue’ye yaklaşık üç kilometre uzaklıkta, Parfüm Nehri’nin kuzey kıyısında, yemyeşil Ha Khe tepesinde yükselen Thien Mu Pagoda, Vietnam’ın en yüksek pagodası unvanına sahip. 1601 yılında inşa edilen bu kutsal yapı, bir dönem Orta Vietnam’ın Budizm merkez tapınağıymış.
1844 yılında eklenen, yedi katlı ikonik kulesi, Hue‘nin adeta sembolü haline gelmiş ve şehrin birçok yerinden rahatlıkla görülebiliyor. Her katı Buda’nın farklı bir reenkarnasyonunu simgeleyen bu kuleye giriş ücretsiz, ancak bağış yapmayı düşünebilirsiniz.
Kulenin hemen sağında ve solunda, İmparator Phuc Chu döneminde yapılan 1710 tarihli devasa bronz bir çan ve 1715 tarihli kaplumbağalı bir kitabe bulunuyor. 2,5 metre uzunluğunda ve 3.285 kg ağırlığındaki çanın sesi tam 10 km uzaklıktan duyulabiliyormuş, zamanının teknolojisiyle bu, gerçekten inanılmaz bir başarı!
Kitabede ise Budizm’i yücelten ve bu inancın yayılmasına yardımcı olan rahibeye övgüler dizilmiş. Dai Hung Tapınağı’nın avlusuna açılan kapıdaki tapınak koruyucularının ağaçtan yapılmış, yüzlerindeki saçların gerçek olduğunu öğrendiğimiz heykelleri ise beni oldukça etkiledi, bu kadar özgün bir detay beklemiyordum.
Tapınağın ibadet edilen ana bölümü olan Dai Hung Tapınağı’nda, Buda heykelleri arasında en sevimlisi kesinlikle “Gülen Buda”ydı. Yüzündeki ifade, bana bile tebessüm ettirdi.
Ancak bu huzurlu ortamda, geçmişin acı bir hatırasıyla da karşılaştık. Güney Vietnam’ın Katolik Devlet Başkanı Ngo Dinh Diem’in Budistlere uyguladığı baskı politikasını protesto etmek amacıyla, 1963’te kendini yakarak hayatına son veren Budist rahip Thich Quang Duc’un kullandığı araba burada sergileniyordu. Bu olay, dünya çapında büyük yankı uyandırmış ve Malcolm Browe’un Pulitzer ödüllü fotoğrafıyla tarihe geçmiş.
Oldukça sade bir mimariye sahip tapınağın nehir manzaralı bahçesinde yürürken, kuş cıvıltıları, horoz sesleri ve Parfüm Nehri’nin dingin akışı eşliğinde içten bir huzur buldum. Tapınağın girişindeki hediyelik eşya dükkanları ise renkli ve çeşitli ürünlerle doluydu, ancak pazarlık yapmayı unutmayın!
Yolumuz üzerinde, şoförümüzün sürpriziyle küçük bir tepede bulunan Standing Buddha Temple‘ı da ziyaret ettik. Burada tütsü yakarak, gezgin ruhuma yakışır bir dua ritüelini yerine getirdim. Zamanı olan gezginler, Tu Dam ve Dieu De Tapınaklarını da keşfedebilir.
İmparatorların Sonsuzluk Bahçeleri: Hue’deki Anıt Mezarlar
Budizm’de böyle bir mezar geleneği olmamasına rağmen, Nguyen Hanedanlığı imparatorları, daha hayattayken kendileri için mezarlarını planlar ve inşa ettirirlermiş. Parfüm Nehri’nin çevresindeki en güzel manzaralı yerleri ebedi istirahatgahları olarak seçmişler. İçlerinde göller, bahçeler, tapınaklar ve saraylar gibi benzer yapılar olsa da, her biri imparatorun kişiliğini yansıtan özgün mimarileriyle dikkat çekiyor.
Tu Duc’s Tomb: Tevazunun Ardındaki İhtişam
Nguyen Hanedanlığı‘nın dördüncü imparatoru Tu Duc, 1848-1883 yılları arasında en uzun süre tahtta kalan hükümdar olmuş. Kent merkezine 8 km uzaklıktaki Tu Duc’s Tomb, Hue‘deki imparator mezarları arasında en güzeli olarak kabul ediliyor.
Yaklaşık otuz dönümlük bir alana yayılan ve yapımı üç yıl (1864-1867) süren bu kompleks, tapınaklar, sunaklar, saraylar ve hatta bir tiyatro gibi 50’ye yakın yapıyı barındırıyor. İmparatorun tevazuya verdiği önemi vurgulamak için tüm yapıların adlarına “Khiem” (Tevazu) kelimesi eklenmiş. Ancak bu tevazunun, mezarın yapımı için halka getirilen ağır vergilerle isyana yol açtığını da unutmamak gerek.
Edebiyat, sanat ve felsefeye düşkün olan Tu Duc, ölümünden önce yazlık saray olarak kullandığı bu komplekste, Luu Khiem Gölü’ne bakan Xung Khiem Köşkü’nde birçok şiirini kaleme almış. Hoa Khiem Sarayı ise İmparator ve eşi Hoang Le Thien Anh’a ibadet edilen bir tapınağa dönüştürülmüş. Buradaki cam üzerine yapılmış eşsiz resimler görülmeye değerdi.
Mezarlar alanında, 20 ton ağırlığında ve Vietnam’daki en büyük kitabe olarak bilinen, imparatorun otobiyografisinin yer aldığı taş kitabe beni çok etkiledi. Tu Duc’un gerçek mezarının ise yağmacılardan korunmak için gizli bir yere gömüldüğü ve bu sırrı bilen 200 kişinin de kafasının kesildiği rivayeti, gücün karanlık yüzünü bir kez daha hatırlattı.
Khai Dinh’s Tomb: Avrupa Etkileşimli Son Dönem İhtişamı
1916-1925 yılları arasında dokuz yıl iktidarda kalan on ikinci imparator Khai Dinh için inşa edilen bu mezar, 1920-1931 yılları arasında on bir yılda tamamlanmış. Hem geleneksel Vietnam hem de modern Fransız mimarisinin ve malzemelerinin kullanıldığı Khai Dinh’s Tomb, Orta Çağ Avrupa kalelerinden esinlenilmiş gibiydi.
127 basamakla çıkılan kompleks, beş terastan oluşuyor ve ilk basamaklardaki devasa ejderha figürleri hemen dikkatimi çekti. En üst terasta ise imparatorun mezarı ve tapınağının bulunduğu Thien Dinh Sarayı yer alıyor. Buradaki Khai Thanh Tapınağı’nın içinde, İmparator Khai Dinh’in bronz heykelinin altında gerçek mezarı bulunuyor.
Mezarın iç bölümü, renkli cam ve seramiklerin kullanıldığı Vietnam geleneksel sanatının şaheserleriyle süslenmişti. Dış mimarinin karanlık ve Avrupa etkili havasının aksine, iç mekandaki bu renk cümbüşü ve geleneksel ejderha figürleri, imparatorun Avrupa hayranlığı ile Vietnam kimliği arasındaki ilginç tezatı yansıtıyordu. Burası Nguyen Hanedanlığı‘nın son dönemlerinde yapılan, en gösterişli ve en maliyetli mezar olarak biliniyor.
Minh Mang’s Tomb: Feng Shui’nin Ruhunu Yansıtan Başyapıt
Vietnam hanedanlık mimarisinin başyapıtlarından sayılan Minh Mang’s Tomb, 1820-1841 yılları arasında 21 yıl iktidarda kalan ve hanedanlığın en parlak dönemini yaşatan ikinci imparator Minh Mang için yapılmış. Kentin 12 km güneybatısında yer alan bu kompleks, 15 hektarlık bir alanı kaplıyor ve 40’tan fazla yapıya ev sahipliği yapıyor.
Sıkı bir Konfüçyüs hayranı olan Minh Mang’ın bizzat tasarımını yaptığı bu mezarda Feng Shui Felsefesi esas alınmış. Kompleksin en çarpıcı özelliği, Minh Gölü’nün ortasından geçen ana eksen üzerinde kurulu olan yapılardaki denge ve simetriydi. Onur Avlusu, Kitabe Köşkü, Hien Duc Kapısı ve Sung An Tapınağı gibi yapılar, kusursuz bir uyum içinde sıralanıyor.
Minh Lau Köşkü’nün üç terası, yeryüzü, su ve cennet gibi üç doğal gücü temsil ederken, tüm bu yapıların sonunda ulaşılan küçük bir tepe üzerindeki Minh Mang’ın mütevazı mezarı, doğayla iç içe, huzurlu bir şekilde saklanmış. Mezar kapısının yılda sadece bir kez, imparatorun ölüm yıldönümünde açıldığı bilgisi, bu yere ayrı bir gizem katıyordu.
İmparatorluk Kenti’nin Gizemli Duvarları Arasında: Imperial Citadel ve Eski Kent
Geçmişin Kalbi Atıyor: Imperial Citadel
Nguyen Hanedanlığı‘nın kurucusu Gia Long tarafından 1804’te yapımına başlanan ve 1833’te Minh Mang döneminde tamamlanan Imperial Citadel, tam anlamıyla bir şehir içinde şehir. Çin’deki Pekin’in “Mor Yasak Kent”inden esinlenilen bu devasa kompleks, 10 km uzunluğunda, 6,5 metre yüksekliğinde duvarlarla çevrili ve dışı su kanallarıyla korunuyor.
İçerisinde imparatorluk sarayları, tapınaklar, idari ve askeri binalar gibi tam 147 yapı bulunuyormuş. Güneye bakacak şekilde ve beş doğal elemente (su, toprak, ateş, ahşap, metal) göre tasarlanmış bu kale, beni büyüledi. 10 kapısından biri olan, güney yönündeki Ngo Mon Kapısı’ndan içeri girdik; burası imparatorun törenlerde kullandığı bir gözlem kulesi işlevi de görmüş.
İleriye doğru yürüdüğümüzde, büyük törenlerin yapıldığı ve konukların ağırlandığı, Citadel’in en önemli yapısı sayılan Thai Hoa Sarayı karşıladı bizi. Sarayın içinde fotoğraf çekimine izin verilmiyordu, bu yüzden içindeki ihtişamı sadece gözlerimle ve ruhumla kaydettim.
Ne yazık ki, 1947 ve 1968’deki savaşlar, Citadel‘e ve özellikle de Mor Yasak Kent‘e büyük hasar vermiş. Bazı binalar restore edilmiş olsa da, onarılmayı bekleyen çok sayıda yapı var. Bu yıkıma rağmen, yapıların zarafeti ve detayları hâlâ hayranlık uyandırıyor. 520 hektarlık alanı kaplayan bu devasa kompleksi gezmek için en az yarım gün ayırmak gerekiyor.
Zamanın Aktığı Yer: Eski Kent ve Dong Ba Pazarı
Citadel‘in çevresinde yer alan Eski Kent‘i, tek yolcunun oturduğu üç tekerlekli bisiklet benzeri araçlarla keyifli bir turla keşfettik. Geniş ve düz bir alana yayılan bu eski yerleşim bölgesinde, imparatorluk ihtişamından uzak, daha sade bir yaşam sürdüren insanlarla karşılaştık.
Sokaklarda odun kıran, dikiş diken, kahvehanelerde sohbet eden insanları görmek, Hue’nin gerçek yüzünü anlamamı sağladı. Ho Chi Minh’in çocukluğunda bir süre yaşadığı, küçük, mütevazı kulübe de bu bölgedeydi. Onun kişiliğinin ve mücadeleci ruhunun bu ortamda şekillenmiş olması, evin atmosferine bambaşka bir anlam katıyordu.
Parfüm Nehri’nin kuzeyinde, Truong Tien Köprüsü’nden geçerek kolayca ulaşılabilen Dong Ba Pazarı ise tam bir kültürel keşif noktasıydı. Yiyecek pazarındaki rengarenk sebze, meyve ve deniz ürünleri tezgahları, Uzak Doğu’nun egzotik lezzetlerini gözler önüne seriyordu.
Pazarın kapalı bölümünde ise ipek kıyafetler, şapkalar, geleneksel hediyelik eşyalar ve kurutulmuş meyveler dikkatimizi çekti. Burası, sevdiklerinize özgün hediyeler almak veya yerel lezzetleri denemek için harika bir yer!
Ceren’den Pratik Gezi İpuçları
- Ulaşım Kolaylığı: Thien Mu Pagoda ve İmparator Mezarları gibi uzak noktalara gitmek için motosiklet kiralamak (eğer deneyimliyseniz) veya şoförlü araç kiralamak en pratik seçenek. Ben konfor ve zaman açısından şoförlü aracı tavsiye ederim.
- Pazarlık Sanatı: Dong Ba Pazarı gibi yerlerde alışveriş yaparken mutlaka pazarlık yapın! Satıcılar turistik bir bölgede olduğunuzu bildiklerinden, ilk başta yüksek fiyatlar söyleyebilirler. Yüzde 30-40 indirim talep etmekten çekinmeyin.
- Zaman Yönetimi: Imperial Citadel için en az yarım gün ayırın, gerçekten büyük ve gezilmesi gereken çok yer var. İmparator Mezarları ise birbirine uzak olduğu için, tüm kompleksi keyif alarak gezmek adına günde iki mezardan fazlasını programınıza dahil etmeyin.
- Yerel Lezzetler: Hue, kendine özgü mutfağıyla meşhur. Mutlaka Bún bò Huế (baharatlı noodle çorbası) ve Bánh khoái (krep benzeri kızarmış atıştırmalık) gibi yerel yemekleri deneyin. Küçük yerel restoranlar hem daha otantik hem de bütçe dostu oluyor.
“Vietnam’ın İmparatorluk Kalbi Hue: Zamanın Durduğu Şehirde Bir Keşif Yolculuğu” gibi diğer içeriklerimiz için keşfet kategorimize göz atabilirsiniz.
Konaklama Deneyimim: Diamond Otel ve Hue’nin Misafirperverliği
Hue’deki Diamond Otel’de kaldık ve Filipinler’den sonra Vietnam’daki otellerin açık büfe kahvaltılarından yine fazlasıyla memnun kaldım. Üstelik kişi başı 10,8 Dolar gibi çok makul bir ücrete konakladık. Bu fiyata Avrupa’da sadece kahvaltı yapabilirsiniz!
Kaldığımız otelin önünde bile bir dua köşesi vardı. Bu da bana Hue‘nin geçmişte bir dini merkez olmasının izlerini günümüzde de ne kadar güçlü taşıdığını gösterdi.
Yoğun geçen iki günümüzün ardından, Parfüm Nehri’nde tekne gezisini maalesef gerçekleştiremedik. Ancak nehir kenarında, lotus çiçeğine benzer yerel bir restoranda, nefis bir gün batımını izleyerek Hue’ye veda etmek, bana unutulmaz anılar bıraktı.
Vietnam gezilerinde genellikle Hanoi ve Ho Chi Minh kentleri öne çıksa da, Hue‘nin de mutlaka görülmesi gereken şehirler arasında olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Hanoi Kuzey’in başkenti, Ho Chi Minh Güney’in başkenti iken, Hue de imparatorluk ruhunun hala yaşadığı Vietnam’ın İmparatorluk Başkenti‘dir.
Tarihi yapıların yanı sıra, Parfüm Nehri ve kuzeyindeki puslu Ngu Binh Dağları’nın kattığı eşsiz doğa güzelliğiyle Hue, bir Vietnam gezisinin eksiksiz olması için vazgeçilmez bir durak. Bu eşsiz kültürel keşifler ve macera dolu şehri görmeden dönmeyin!
Peki, sizin Hue hakkında merak ettikleriniz var mı? Ya da bu büyülü şehri ziyaret ettiyseniz, bana en sevdiğiniz anıyı yorumlarda paylaşır mısınız? Yeni rotalarda görüşmek üzere, hep sevgiyle kalın ve keşfetmeye devam edin!
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Heybeliada Gezi Rehberi: İstanbul’un En Yeşil Prens Adası’nda Bir Gün
Stockholm Gezi Rehberi: Buzlar Kraliçesi’nin Soğuk Güzelliğine Bir Yolculuk
Nepal Gezi Rehberi: Himalayalar’ın Gizemli Kucaklaması ve Barış Ülkesine Yolculuk
