Ankara’nın Kalbinde Zaman Yolculuğu: Hacı Bayram Veli, Augustus Tapınağı ve Bir Gezginin İzlenimleri
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, Ankara Kalesi sanki çelik zırhlarını kuşanmış, bütün Orta Anadolu’ya gözcülük eden bir savaşçı gibi yükselir semaya. Ama kalenin eteklerinde, tarihin derin izlerini taşıyan bir başka nokta var ki, beni her ziyaret ettiğimde derinden etkiler: Hacı Bayram Mahallesi. Burası, Roma İmparatorluğu’nun görkemli mirası Augustus Tapınağı ile Anadolu’nun gönül mimarı Hacı Bayram Veli Türbesi’nin, belki de dünyanın en anlamlı zıtlığını oluşturduğu yer. Hadi gelin, benimle birlikte bu eşsiz zaman yolculuğuna çıkın!
Ulus’un Kalabalığından Sakin Bir Limana: İlk Adımlarım
Ulus’un o kendine has enerjisini, esnafın neşeli seslerini ve dükkanlardan yayılan buram buram kahve kokularını geride bırakıp Hükümet Caddesi’nden yukarı doğru tırmanırken, içimde hep bir heyecan dalgalanır. Hafif bir yokuş, adeta beni bambaşka bir dünyaya taşıyan bir geçit gibi. Gül kokuları, taze dönerin baştan çıkaran kokusu ve etraftaki hareketlilik… Ama benim gözlerim hep yukarıda, o özel noktaya odaklanmış durumda. Yokuşu tamamladığımda, işte tam da Tanpınar’ın tasvir ettiği o eşsiz manzara karşıma seriliyor: Tapınak duvarları, türbe ve cami, adeta kol kola, omuz omuza. Tarihin bu denli iç içe geçtiği çok az yer gördüm.
Roma’nın Kibirli Mirası: Augustus Tapınağı
Sol tarafımda yükselen, mermer işçiliğinin zamanla yoğrulmuş hali Augustus Tapınağı’nın kalıntıları… Frig döneminde Kybele ve Men’e adanmış bu kutsal topraklar, M.Ö. 25-20 yılları arasında Roma İmparatoru Augustus için bir zafer anıtına dönüşmüş. Ayakta kalan duvarlar, o dönemin heybetini ve mühendislik harikasını fısıldıyor adeta. 36 x 54.82 metrelik devasa ölçüleri ve iki metrelik podyumuyla, bir zamanlar ne kadar görkemli olduğunu hayal etmek hiç zor değil.
Tapınağın duvarlarında, İmparator Augustus’un başarılarını anlatan Latince ve Yunanca yazıtlar bulunuyormuş. Bu yazıtlar o kadar önemli ki, onlara “Ankara Anıtı” deniyor. Geçmişte Hristiyanlık döneminde kiliseye dönüştürülmesi ise, bu topraklardaki inanç dönüşümlerinin canlı bir kanıtı. Tapınağa ait orijinal yazıtları ve daha fazlasını görmek isterseniz, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Benim için müze gezileri, her zaman bir yapbozun eksik parçalarını tamamlamak gibi olmuştur.
Maneviyatın Kalbi: Hacı Bayram Veli Camii ve Türbesi
Augustus Tapınağı’nın hemen yanı başında, adeta ona sırtını dönmüş gibi duran Hacı Bayram Veli Türbesi ve Cami… Bu ikilinin yan yana duruşu, Tanpınar’ın da dediği gibi, “Roma kartalının bu mermer yuvasında, çilehanesini seçmeye götüren gizli tesadüf nedir?” sorusunu zihnime kazır her seferinde. Roma’nın fani zaferlerini haykıran mermerler ve Hacı Bayram Veli’nin ölümsüz maneviyatı… Bu tezat, buranın büyüsünü kat kat artırıyor.
Hacı Bayram Veli Türbesi: Zarafet ve Sükunet
1429 yılına tarihlenen Hacı Bayram Veli Türbesi, caminin mihrap duvarına adeta yapışık duruyor. Kare planlı, sekizgen tamburlu ve kurşun kubbeli bu yapı, 15. yüzyıl Ankara türbelerinin en güzel örneklerinden biri. Küçük olmasına rağmen, iç ve dış detaylarındaki zarafet beni her zaman büyüler. Mermer işçiliği, pencere kenarlarındaki dantel gibi süslemeler ve mukarnas frizler… Her bir detay, Anadolu’nun ince ruhunu yansıtıyor.
İçeride, Hacı Bayram Veli’nin sandukasının yanında dokuz sanduka daha bulunuyor. Başımı kaldırdığımda gördüğüm o altın yaldızlarla bezeli kubbe süslemesi ise, küçük bir mekanda adeta gökyüzünün sonsuzluğunu hissettiriyor. Huzur ve sükunet, bu duvarlar arasına sinmiş gibi.
Ceren’den Bir Öneri: Türbenin orijinal ahşap kapıları Ankara Etnografya Müzesi’nde sergileniyor. Flaşla çekim yapamasam da, o kapıların yıllara meydan okuyan detayları ve üzerindeki kitabeler beni derinden etkilemişti. Eğer yolunuz düşerse, müzede bu eşsiz eserleri ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen diğer ahşap kapı ile mihrapları görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Her biri bir sanat eseri!
Hacı Bayram Camii: Gönüllere Taht Kurmuş Bir Yapı
1427-28 yıllarında inşa edilen Hacı Bayram Camii, zaman içinde yapılan eklemelerle bugünkü halini almış. Caminin iki şerefeli minaresi ise dikkat çekici bir detay. Genellikle hanedan üyelerinin yaptırdığı camilerde gördüğümüz bu özellik, Hacı Bayram Veli’ye duyulan derin saygının bir göstergesi. Erkekler bölümüne deri kapılardan giriliyor ve içeride Kütahya çinileri, kalem işi desenler ve kündekari minberler bulunuyor.
Ben caminin avlusunda dolaşırken, uzakta Ankara Kalesi’nin heybetli siluetini ve üzerinde dalgalanan bayrağımızı görmek, bu tarihi katmanları bir kez daha gözümde canlandırdı. Caminin kadınlar bölümü ise restorasyon sonrası oldukça modern bir görünüme kavuşmuş, yürüyen merdivenlerle kolayca erişilebiliyor.
Çilehane: İçsel Bir Arınma Mekanı
Caminin alt katında yer alan çilehane, maalesef benim ziyaretim sırasında restorasyon nedeniyle kapalıydı. Ancak bu özel mekanın ruhunu hissetmek bile yeterliydi. Bayramilik tarikatında manevi olgunluğa erişmek için kırk gün boyunca ibadet ve zikirle geçirilen bu odalar, az konuşmak, az yemek ve az uyumak geleneğiyle biliniyor. Hacı Bayram Veli’nin de bu dar odalarda, yanı başında duran Roma tapınağının gölgesinde nasıl bir tefekkür içinde olduğunu düşünmek, tüylerimi diken diken ediyor.
Hacı Bayram Veli ve Akşemseddin: Bir Mürşit, Bir Mürid
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kaleminden dökülen Hacı Bayram Veli ve Akşemseddin’in hikayesi, bu coğrafyanın manevi zenginliğini en güzel anlatan kesitlerden biri. Tanpınar, Akşemseddin’in Hacı Bayram Veli ile ilk karşılaşmasındaki “imtihan” anını öyle güzel anlatır ki, o sahneler gözümde canlanır durur.
Rivayete göre, Akşemseddin, Osmancık’ta müderrisken Hacı Bayram Veli’nin namını duymuş ve talebesi olmak için Ankara’ya gelmiş. Ancak Hacı Bayram Veli’nin yoksullar için çarşıda para topladığını görünce, “Evliya halka avuç açar mı?” diye düşünerek hayal kırıklığına uğramış ve Halep’e, Şeyh Zeyneddin-i Hâfi Hazretleri’ne gitmek üzere yola koyulmuş. Ta ki o meşhur rüyayı görene dek: boynundaki zincirin diğer ucunun Hacı Bayram Veli’nin elinde olduğunu görmüş. Bu ilahi işaretle Ankara’ya geri dönmüş.
İkinci karşılaşmalarında, Hacı Bayram Veli müritleriyle ovada mahsul toplarken Akşemseddin de onlara katılmış. Ancak Hacı Bayram Veli, Akşemseddin’e hiç iltifat etmemiş, hatta yemek dağıtırken onun çanağına burçak çorbası bile koymamış, artan aşı ise köpeklere dökmüş! İşte tam bu noktada, Akşemseddin’in teslimiyet ve alçakgönüllülüğü devreye girmiş. Darılıp gitmek yerine, Şeyhinin kapısının köpekleriyle aynı kaptan karnını doyurmuş. Bu büyük teslimiyet üzerine Hacı Bayram Veli onu yanına çağırmış ve müritliğe kabul etmiş. Daha sonra da Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet’e İstanbul’un fethinde manevi destek olan büyük bir alim haline gelmiş.
Bu hikaye, bana her zaman hakiki mürşitliğin ve müridliğin sadece bilgiyle değil, gönülle ve teslimiyetle olduğunu hatırlatır. Hacı Bayram Veli’nin sadece bir veli olmadığını, aynı zamanda Anadolu’da esnafı ve çiftçiyi bir araya getiren, imece usulünü yaygınlaştıran, yani toplumun bünyesinde yapıcı bir rol oynayan bir lider olduğunu görüyoruz. Onun öğretileri sayesinde, Orta Asya’dan gelen göçerler yerleşik hayata geçmiş, zengin ve fakir arasındaki dengesizlik giderilmeye çalışılmış. Tekkesinde sürekli kaynayan burçak çorbası, bu eşitlikçi ruhun bir sembolü gibi gelir bana.
Ziyaretçiler İçin İpuçları ve Sonsöz
Hacı Bayram Veli Türbesi ve Augustus Tapınağı, yılın her mevsimi ve günün her saati ziyaretçi akınına uğrar. Özellikle cuma günleri, buradaki manevi atmosfer daha da yoğunlaşır. Sınav öncesi dua etmeye gelen gençler, dertlerine derman arayanlar, düğün veya sünnet töreni öncesi hayır duası almak isteyenler… Burası, herkesin kalbinden geçen bir dileği fısıldadığı, umut bulduğu bir yer.
Ziyaretinizi tamamladıktan sonra, avludaki kuşlara yem atmayı da ihmal etmeyin. Kim bilir, belki de onlar, Roma döneminden beri bu tepede uçuşan güvercinlerin torunlarıdır, ya da türbenin manevi bekçileri… Bu eşsiz mekandan ayrılırken ruhunuzun hafiflediğini, zihninizin berraklaştığını hissedeceksiniz.
Ve son söz, Hacı Bayram Veli’den gelsin, zira onun sözleri, buraların ruhunu en iyi anlatan rehberdir:
“Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı,
Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.”
Bu dizeler, bu toprakların kadim bilgeliğini ve Anadolu’nun derin ruhunu özetliyor bence. Ankara’ya yolunuz düşerse, bu eşsiz manevi ve tarihi durağı benim gözümden gördüğünüz gibi, kendi kalbinizle de deneyimlemenizi dilerim. Emin olun, bu gezi sadece bir yer görmek değil, aynı zamanda kendinize doğru bir yolculuk olacak.
