1. Anasayfa
  2. Keşfet

Stockholm Gezi Rehberi: Buzlar Kraliçesi’nin Soğuk Güzelliğine Bir Yolculuk

Stockholm Gezi Rehberi: Buzlar Kraliçesi’nin Soğuk Güzelliğine Bir Yolculuk
Stockholm Gezi Rehberi: Buzlar Kraliçesi'nin Soğuk Güzelliğine Bir Yolculuk
0

Eğer bana Stockholm‘ü tek cümleyle tarif et deseler, derim ki: Neredeyse bozulmamış bir doğa harikasını içinde barındıran, geçmişinden gelen izleri keyifle taşıyan, hafif mesafeli ama fazlasıyla cazibeli bir metropol. Aslında bu tanım bile Kuzeyin Buzlar Kraliçesi’nin tüm güzelliklerini anlatmaya yetmez, gelin birlikte eksik kalanları keşfedelim!

Dürüst olmak gerekirse, Stockholm öyle can atarak gitmek istediğim yerler listemin başında değildi. Sürekli soğuk ve kapalı havası ile efsanevi pahalılığı beni hep biraz ürkütmüştü. Ama öte yandan, İskandinavya’nın en güzel şehirlerinden biri olması, kutuplara bu kadar yakın olup böylesine doğal güzelliklere sahip olması aklımı kurcalıyordu. Kim Viking efsanelerine kayıtsız kalabilir ki? Bir de üzerine özgürlükler ülkesi ünü, beyaz geceler, sarışın insanlar ve tabii ki ergenlikten kalma ABBA ve ‘Dancing Queen’ şarkıları eklenince, Stockholm rotamda parlamaya başladı ve kendimi yola vurdum. Mayıs ayının ilk yarısıydı, bir yandan baharı beklerken, bir yandan da Kuzeyin soğuk rüzgarlarına hazırdım.

Stockholm’e İlk Adım: Macera Havaalanında Başladı!

Yolculuk öncesi Stockholm gezi rehberi kitaplarını karıştırdım, internet bloglarını okudum, haritalardan rotalar çıkardım. Tek başına seyahat eden bir gezgin olarak tek korkum: Oteli bulamamak! Uçak biletimi aldıktan sonra, nasılsa sadece yatmak için döneceğim düşüncesiyle, fiyatına dikkat ederek internetten bir otel ayarladım. Evet, görece ucuzdu ama bir sürprizi vardı: Odamın penceresi yoktu ve ‘Japon tarzı aydınlatma’ denilen garip bir sistemle ışık alıyordu. Ne olduğunu acı tecrübelerle öğrenecektim…

Uçağım inişe geçtiğinde, Stockholm‘ün adalardan oluştuğu ve ormanlarla kaplı olduğu bilgisi zihnimde canlandı. Aşağıda gördüğüm onlarca yemyeşil ada ve aralarındaki su yolları, şehrin üçte birinin orman, üçte birinin su olduğu efsanesini doğrular nitelikteydi.

Arlanda Havalimanı‘na adım attığımda ilk dikkatimi çeken şey, duvarları süsleyen İsveç’in dünya çapında ünlü politikacılarının, sanatçılarının ve sporcularının resimleri oldu. Kraliyet ailesinden Björn Borg’a, ABBA üyelerinden Ingmar Bergman’lara kadar tanıdık simalar beni karşıladı. Havalimanı şehre yaklaşık yarım saat uzaklıktaydı ve şehir merkezine otobüs veya trenle ulaşım mümkündü. Otobüsle 30 dakika, hızlı trenle 20 dakika sürüyor ama hızlı tren çok daha pahalı. Havaalanı çıkışındaki otomatik makinelerden bilet alabiliyorsunuz. Bilet fiyatı yaklaşık 200 kron civarında.

Tüm bu bilgilere sahip olsam da ben farklı bir yol seçtim, daha doğrusu sürüklendim! Uçaktan iner inmez ilk işim bir Stockholm Travelcard almak oldu. Bu kartla şehir içi tüm ulaşımı ücretsiz yapabilir, çoğu müzeye ücretsiz veya indirimli girebilirsiniz. 48, 72 veya 120 saatlik seçenekleri var, ama evet, oldukça pahalı bir kart. Bu kartla sınırsız deniz, otobüs, metro, tramvay kullanabiliyor ve birçok müzeye tek giriş hakkı kazanıyorsunuz. Bu kartla havalimanından şehre ücretsiz gidebileceğimi sanarak otobüs durağına koştum. Ancak otobüs gelince, havalimanı transferinin özel bir hizmet olduğunu ve kartımın şehir içi toplu taşımada geçerli olduğunu öğrendim. Kartımın avantajlarından vazgeçmek istemediğim için, otobüsle Stockholm‘ün bir banliyösüne gidip oradan trene binerek Merkez İstasyonu’na ulaştım. Yarım saatlik yolu bir saatte aldım ama olsun, en azından bir gezgin gibi etrafı seyrederek geldim!

Merkez İstasyonu’na varınca sıradaki görevim oteli bulmaktı. Rezervasyon yaparken ‘Merkez İstasyonu’nun hemen yanı başında’ olarak görünen otel, şehrin karmaşık yapısı, köprüleri, merdivenleri ve altlı üstlü yolları yüzünden bir hayli uğraştırdı. Bavulu sürükleye sürükleye, heyecanla avını arayan bir şahinden, kümesini arayan yorgun bir kuşa dönüştüğümü hissettim. Ama sonunda buldum! Gerçekten de Merkez İstasyonu’nun hemen yanındaymış. Odayı bulmak ise ayrı bir sorundu; tam bir seri üretim oteli gibi, uzun koridorlardan geçtim ve sonunda Japon aydınlatmalı, penceresiz, depoya benzeyen minik odama ulaştım. Sürekli batan güneş havası veren bir stor ve arkasından yansıyan ışık…

Neyse, içerdeki hayal kırıklığına rağmen dışarda Stockholm güneşi beni bekliyordu (gezim boyunca gördüğüm ender güneşli günlerden biriydi). Yeni bir şehirdeyim, keşfedilecek bir sürü yer var! Saat daha çok erken, hayat dışarıda, boş ver odanın ufaklığını diyerek kendimi dışarı attım.

Gamla Stan: Stockholm’ün Orta Çağ Büyüsüne Yolculuk

Gamla Stan: Stockholm'ün Orta Çağ Büyüsüne Yolculuk
Gamla Stan: Stockholm’ün Orta Çağ Büyüsüne Yolculuk

Eğer Stockholm‘de zamanınız kısıtlıysa ve sadece tek bir yere gidebilecekseniz, orası kesinlikle Gamla Stan olmalı! Ben gezim boyunca her gün en az bir kez buraya uğradım ve aşağıda yazacaklarım tüm gözlemlerimin özeti olacak.

Kısa bir köprüyle anakaraya bağlı olan Gamla Stan, Stockholm‘ün ilk yerleşim yeri. Hikayesi 1250’lere uzanıyor; Baltık Denizi’nden Malaren Gölü’ne uzanan dar geçidi korumak için kurulan bir kalenin etrafında gelişmiş. Efsaneye göre, şehrin yeri ve adı bile denize bırakılan kütüklerle belirlenmiş (Stock: kütük, Holm: ada). Gamla Stan, Orta Çağ izlerini hala taşıyor; rengarenk evler, daracık sokaklar… Prag’daki o görkemli binalar gibi çarpıcı olmasalar da, taşıdıkları tarih göz kamaştırıcı.

  • Ulaşım: Yürüyerek veya metroyla kolayca ulaşabilirsiniz. Adanın çevresinde yürümek de ayrı bir keyif.
  • Manzaralar: Kıyıdan yürürseniz Kungsholmen ve Belediye Binası (Stadshuset) manzarası sizi karşılar. Göl manzaraları eşliğinde Langholmen ve Sodermalm adalarını da göreceksiniz. Koyun ucunda Grand Hotel ve Milli Müze’nin muhteşem binaları uzanır.

Stortorget Meydanı ve Nobel Müzesi

Bu dar sokakların hangisini takip ederseniz edin, yolunuz mutlaka adanın merkezi olan Stortorget Meydanı’na çıkar. Meydanda 1778 tarihli bir çeşme ve çevresindeki binalar, 1520’lerde Danimarka Kralı’nın İsveç soylularına uyguladığı ‘İsveç kan banyosu’ katliamıyla ilgili sahneler içeriyor. Meydanın hemen karşısında ise Nobel Müzesi (Nobelmuseet) bulunuyor. Havalimanında aldığım Stockholm Travelcard sayesinde müzeye ücretsiz girdim. Müze, Nobel ödülü kazananlarla ilgili bilgiler, resimler ve cilalı bir arşiv gibi. İlgiliyseniz uzun zaman geçirebilirsiniz. Ben binanın kendisini daha ilginç buldum; bir zamanlar cezaevi, sonra borsa binası olarak kullanılmış, 2001’de ise müze haline getirilmiş.

Kraliyet Sarayı: Görkemli Bir Geçmişin İzleri

Gamla Stan ve çevresinin en önemli yeri kesinlikle Kraliyet Sarayı (Kungliga Slottet/Royal Palace). Burayı gerçekten tadını çıkara çıkara gezdim. 13. yüzyılda savunma kalelerinin bulunduğu yerde, 1697’deki yangından sonra bugünkü İtalyan ve İsveç mimarisinin harmanlandığı görkemli yapı inşa edilmiş. İlk Kral Adolf Fredrik 1754’te yaşamaya başlamış. Artık kraliyet ailesi için yaşam alanı olmasa da, resmi işler ve turistik ziyaretler için kullanılıyor. Sarayın 608 odasının hepsini göremesek de, gezebildiklerimiz bile yetiyor:

  • Daireler: Devlet daireleri, misafir daireleri ve muhteşem tavan resimleriyle Bernadotte hanedanı daireleri ziyarete açık.
  • Dekorasyon: Salonların dekorasyonu ve duvar süslemeleri oldukça etkileyici. Hatta sarayda verilen yemeklerin temsili masalarını bile görebilirsiniz.
  • Müzeler: Saray Kilisesi, III. Gustav’ın Antikaları, Hazine Dairesi (bol mücevherli eşyalar görmeye değer!), Saray Silahlığı (silahlar, zırhlar, madalyalar) ve sarayın geçmişini anlatan Kronor Müzesi gibi birçok bölüm bulunuyor. Özellikle Hazine Dairesi’ndeki mücevherli semboller ve III. Gustav’ın İtalya gezisinden getirdiği antikalar çok dikkat çekiciydi.

Storkyrkan (Katedral) ve Tyska Kyrkan gibi tarihi kiliseler de adada yer alıyor. Storkyrkan’a girmek benim için biraz şans işi oldu, ya kapalıydı ya da bir tören vardı. 1279 yapımı bu Lutheran kilise, gotik tarzıyla ve Aziz George’un Ejderhayla Savaşı heykeliyle ünlü. Tyska Kyrkan ise 16. yüzyıldan kalma, Alman Rönesansı ve barok stilini yansıtan bir yapı.

Adanın canlı ana caddesi olan Västerlånggatan üzerinde lokantalar, barlar, hediyelik eşya dükkanları ve dondurmacılar sıralanmış. İsveç’in cam işçiliği çok gelişmiş, birçok cam eşya dükkanı bulunuyor. 41 numaradaki Cafe Kakbrinken’in dondurmalarını, Stockholm‘ün soğuğu bana vız gelir diyorsanız mutlaka deneyin!

Ceren’den Gezi İpuçları: Stockholm Seyahatinizi Kolaylaştırın!

Yılların gezgini olarak Stockholm deneyimimden edindiğim birkaç pratik ipucunu sizinle paylaşmak isterim:

  1. Havaalanı Transferi ve Stockholm Travelcard: Havalimanından şehir merkezine direkt ulaşım için Stockholm Travelcard geçerli değil. Özel transfer hizmeti kullanmanız gerekiyor. Eğer kartınızın avantajından yararlanmak istiyorsanız, benim gibi banliyö otobüsleriyle aktarma yapabilirsiniz ama bu zaman kaybı demek. Bütçenize göre en uygun transferi önceden araştırın. Şehir içinde kart gerçekten çok işe yarıyor, çoğu müzeye ücretsiz girmenizi sağlıyor.
  2. Konaklama Seçimi: Benim gibi ‘nasılsa sadece yatacağım’ diyerek en ucuz oteli seçmeyin! ‘Japon tarzı aydınlatma’ ve penceresiz oda deneyimim bir hayal kırıklığıydı. Gün ışığı alan, ferah bir oda, yorucu bir günün sonunda paha biçilmez olacaktır. Biraz daha fazla ödeyip konforunuzdan ödün vermeyin.
  3. Seyahat Zamanı: Mayıs ayının ilk yarısında gittim ve bazı açık hava müzeleri ile adalar henüz sezona tam olarak başlamamıştı. Ayrıca Milli Müze de tadilattaydı. Eğer tüm aktiviteleri dolu dolu yaşamak istiyorsanız, Haziran ortasından itibaren gitmeyi düşünebilirsiniz.
  4. Yemek ve Bütçe: Stockholm pahalı bir şehir, özellikle yemek konusunda. Bütçenizi dengelemek için öğle yemeklerinde daha uygun fiyatlı yerleri tercih edebilir, hatta marketlerden alışveriş yapıp parklarda piknik yapabilirsiniz. Şehirdeki Saluhall gibi gastronomi merkezleri hem lezzet hem de göz zevki sunuyor. Sushi nispeten uygun fiyatlı bir seçenek. Ayrıca Türk restoranları da mevcut, ev yemeği özlerseniz bir alternatif olabilir.

Djurgården: Kültür ve Doğa Harikası Adalar

Djurgården Adası’na da mutlaka zaman ayırmalısınız. Oraya ulaşım çok kolay; uzun bir yürüyüşle de gidebilirsiniz ama 44, 69 ve 76 numaralı otobüsler veya 7 numaralı tramvay sizi adadaki önemli ziyaret yerlerine götürecektir. Ada, 1897 tarihli, metal dekoratif süslemeleriyle etkileyici Djurgårdsbron Köprüsü ile karaya bağlanıyor.

Bu ada başlı başına harika bir yer; birbirine bağlanan parklar, spor alanları, piknik yerleriyle dolu. Ama önce Nordiska Müzesi‘nden (Nordic Museum) başlayalım. Rönesans tarzı bir saray olan bina, 1907’den beri müze olarak hizmet veriyor. Müzede 1500’lerden günümüze İsveç’in günlük hayatından kesitler görebilirsiniz. Girişteki Kral Gustav Vasa heykeli ve resminin olduğu geniş salon etkileyici. Gündelik kıyafetlerden mücevherlere, çocuk oyun odalarından ziyafet sofralarına kadar İsveç yaşamıyla ilgili her şey burada. Stockholm kartım sayesinde ücretsiz girdim ve bu muhteşem görsel şölenin tadını çıkardım.

Kartımla ücretsiz girebildiğim bir başka yer ise Skansen oldu. Burası, dünyanın ilk açık hava müzesi! 1891 yılında açılan müze, hızla sanayileşen dünyaya insanların bir zamanlar nasıl yaşadığını göstermek amacıyla kurulmuş. İsveç’in farklı yerlerinden getirilmiş 150’ye yakın tarihi bina var. Dönemin köy yaşamını, şehir yaşantısını, kiliseleri, çiftlik evlerini, esnaf dükkanlarını burada görebilirsiniz. Etrafta tavuklar, koyunlar dolanıyor; tam bir pastoral güzellik! Ama dürüst olmak gerekirse, benim içim biraz bayıldı. Zaten şehrin her tarafı ağaç, su ve doğa dolu. Bir de bunun içinde köy hayatı bana fazla geldi. Ben daha çok şehir hayatını, betonları, binaları sevenlerdenim. Ama çocuklu aileler için harika bir yer. Hatta alanda işleyen bir mini tren bile var!

Vasa Müzesi: Zamanda Donmuş Bir Dev

Adadaki belki de şehrin en ilginç müzesi Vasa Müzesi (Vasamuseet). Buraya da kartımla ücretsiz girdim. 1628 yılında donanmanın gururu olarak yapılan savaş gemisi Vasa, denize indirildikten sadece 100 metre sonra, 30 mürettebatıyla birlikte batmış. Gemi ancak 1960’larda çıkarılabilmiş ve müzesi 1990’da açılmış. Gemi neredeyse olduğu gibi durduğu için gerçekten çok büyüleyici. Devasa bir gemi, o dönemin donanımını ve eşyalarını izleyebiliyor, hatta daha küçük bir maket ve video filmleriyle gemiyi bütünsel olarak inceleyebiliyorsunuz. Gerçekten etkileyici!

Adada ayrıca ABBA Müzesi de var, ama Stockholm Travelcard kapsamında değildi ve gerçekten pahalıydı, yaklaşık 200 SEK (yaklaşık 70 TL). ABBA’nın kıyafetlerini görmek için o parayı vermeye değmezdi benim için. Zaten ABBA ile büyümüş bir nesiliz, o allı pullu, pelerinli giysilerden daha cafcaflısını zamanında Zeki Müren giymişti, biliyoruz zaten! Ben o parayla ABBA’nın tüm albümlerini alırım dedim ve girmedim. Sonuçta money, money, money, always sunny değil mi?

Stockholm’ün Diğer Yüzleri: Modern Sanattan Tarihe

Djurgården‘ın karşısında yer alan Östermalm bölgesi parklar ve geniş kırlık alanlarla dolu. Buradaki TV Kulesi‘ne 4, 56, 76 numaralı otobüslerle çıkıp harika şehir manzarasının tadını çıkarabilir, kahve molası verebilirsiniz. Bu bölgede Etnoğrafya Müzesi, Denizcilik Müzesi ve Teknoloji Müzesi gibi birçok müze bulunuyor.

Ben bunların yerine Historiska Museet‘i (Tarih Müzesi) tercih ettim; diğerlerinden çok daha şehir merkezine yakın. 1943 yılında açılan müze, İsveç tarihine ilk çağlardan başlayıp erken orta çağı da içeren, Vikinglerle ilgili birçok eşya barındıran zengin bir koleksiyona sahip. Müzenin en parlak kısmı ise tamamı altın eserlerden oluşan ‘Altın Oda’ydı, adeta göz kamaştırıcıydı!

Hallwylska Museet ise 1892 yılında Kont ve Kontes von Hallwyl’in malikanesi olarak inşa edilmiş, ailenin ölümünden sonra 1930’da paha biçilmez koleksiyonlarını içeren bir müzeye dönüştürülmüş. Ana salondaki goblen dokumalar ve 24 ayar altınla süslenmiş duvarlar gerçekten görülmeye değerdi.

Bir diğer ilginç müze ise Medelhavsmuseet (Akdeniz ve Orta Doğu Müzesi) oldu. Burada sergilenen parçaların bazıları, özellikle Kıbrıs’ta bulunan mantar gibi değişik malzemelerden yapılmış insan figürleri, beni şaşırtmayı başardı.

Müzelerin hemen yanında, şehrin tiyatrosu ve Grand Hotel gibi muhteşem binaların sıralandığı Kungsträdgården adında harika bir park var. Burada konserler, gösteriler düzenleniyor; heykeller, havuzlar, kafeler ve çiçek bahçeleriyle tam bir şehir eğlence alanı burası.

Dinlendikten sonra Armémuseum‘a (Askeri Müze) şöyle bir göz atıp çıktım çünkü hemen yanında Saluhall vardı. Burası adeta modern bir gastronomi müzesi! Etler, şarküteriler, balıklar, deniz ürünleri, peynirler… Burası Cennetin mutfak bölümü olmalı, diyenlere hak verdim.

Belediye Binası (Stadshuset): Bir Şehrin Kendini Anlatışı

Stockholm‘de bahsetmeden geçilmeyecek yerlerden biri de Stadshuset (Belediye Binası). 1923 yılında tamamlanan bu bina, İskandinav Gotik ve İtalyan tarzının eşsiz bir bileşimi olarak tarif ediliyor. İçinde toplantı ve çalışma odaları, ‘Mavi Oda’ ve ‘Altın Oda’ bulunuyor. Özellikle Nobel yemeğinin verildiği yer olmasıyla önemli bir yapı. Rehberli turlarla gezilebiliyor.

Binanın göle bakan kısmında bir avlu ve göle açılan kapının iki ucunda ‘Dans’ adını taşıyan bir erkek ve bir kadın figürü var. Altın Salonda ise duvarlardaki altın yaldızlı panolar göz kamaştırıyor. En büyük panoda, nedense yoluk saçlı bir kadın, bir elinde krallık asası, bir elinde katedral, kucağında Belediye Binası olmak üzere bir tahtta oturmakta. Efendim, kadının solunda New York’taki Özgürlük Anıtı’yla temsil edilen Batı dünyası, sağında ise İstanbul’daki Ayasofya ile temsil edilen Doğu dünyası var. Resim bize diyor ki: ‘Alın New York’u, koyun üstüne İstanbul’u, nafile; Stockholm dünyanın en güzel şehridir, hiçbiri Stockholm ile yarışamaz.’

Hah, orada dur bakalım güzel kardeşim! New York’a bir şey diyemem, Yankiler konuşsun ama iş İstanbul’a geldi mi, bir duracaksın! Bir kere Stockholm‘ü temsil ediyor dediğiniz kadın bir cadı figürü gibi. İkincisi, tamam Stockholm çok güzel bir şehir; parlatılmış gölüyle, adalarıyla, ormanlarıyla gerçekten doğa harikası bir yer ama İstanbul da yüzyıllardır yakıla yıkıla, devrile yuvarlana asla çirkinleştirilememiş, binlerce yıllık tarihiyle tüm görkemiyle ayakta duran bir şehir. Bir yanda aman üstüme bir şey bulaşmasın der gibi mesafeli bir tutum, bir yanda dibine kadar yaşanarak damıtılmış güngörmüş bir hava. Yani Stockholm bakımlı, alımlı, biraz makyaj güzeli, güzel ama donuk bir kadınsa, İstanbul da yorgun ve uykusuz geçirdiği bir gecenin ardından darmadağın ama hala harikulade bir halde yataktan kalkan bir kadın. Neyi neyle karşılaştırıyorsun? Stockholm, kuzeyin sarışın, soğuk, mesafeli hanımefendisiyse, İstanbul işveli, cilveli, hayatın tam ortasından bir kadın. Orası Ingrid Bergman’sa, burası Türkan Şoray! Hadi bakalım!

Şehri Keşfetmenin Farklı Yolları: Su ve Yüksekten Bakış

Neyse, sinirimi yatıştırmak için bir gemi turuna çıktım! Riddarholmen’i karaya bağlayan köprünün yanından ve Grand Hotel önünden göl turları düzenleniyor. Mevsimden dolayı çok çeşitli turlar olmasa da, benim aldığım Djurgården çevresini dolaşan tur çok keyifliydi. Karadan gördüğüm her yeri bir de feribotla görmek, Södermalm’a kıyıdan bakmak harikaydı. Sonra Södermalm’a karadan da gittim, Gamla Stan‘ı yukarıdan seyrettim, sokaklarını dolaştım. Burası daha bohem, gündelik yaşamın göz önünde olduğu sokaklara sahip.

Ardından, dünya şeklinde bir asansörün olduğu Globe kulesine gidip onunla gökyüzüne doğru çıktım. Şehri döne döne, her açıdan daha da yukarıdan görmek inanılmaz bir deneyimdi. Globe‘un olduğu yerde konser salonları da var, hatta benim de aşina olduğum birilerinin konseri varmış o gece, sabahın köründe kuyruğa girmiş ergenleri gördüm.

Drottninggatan, yayalara ayrılmış, tarihi merkeze uzanan bir alışveriş caddesi. Orada dolaşmak çok keyifliydi. Alışveriş için ayrıca Sibyllegatan, Sturegatan ve Bibliotekgatan sokakları da dikkate değer. Bu arada, Stockholm‘de metro istasyonlarındaki sanatsal düzenlemelere dikkat edin; neredeyse her biri bir enstalasyon çalışması gibi, durağın konseptiyle ilgili çeşitli malzemelerden yapılmış çok güzel çalışmalar sergiliyorlar.

Yeme İçme ve Alışveriş Önerileri

Stockholm‘de yemekler oldukça pahalı. En ucuz yemek seçeneklerinden biri suşi, ama her gün yenecek bir şey de değil tabii. Benim aklımda kalan tek lokanta Rydbergs oldu, biraz da hemen yanındaki küçük parktan dolayı. Orada geyik etinden yapılmış İsveç köftesi yedim. Gitmişken denemekte fayda var ama özleyeceğim bir lezzet değildi (Ikea köftesiyle de karşılaştırılmamalı, o da haksızlık olur!). Ama isterseniz şehirde birçok Türk lokantası var, yabancılık çekmezsiniz. Hatta Fenerbahçe’nin derneği bile vardı!

Stockholm‘den ne alınır derseniz, cam ve ahşap tasarım eşyaları çok önemli. Fiyatlara dikkat ederek bu tür objeler alabilirsiniz. Dalahorse denilen tahta at figürleri çok popüler, şehrin meydanlarında bile satılıyor. Kosta Boda ve Orrefors camda iddialı markalar ama fiyatları da bir o kadar yüksek. Tasarım ürünleri, özellikle mutfak eşyalarında çok güzeller. Deri ve örgü giysiler de önemli. Ben bir İskandinav kazağı aldım mesela ama ödediğim fiyattan dolayı bir sonraki gezimi iptal etmek zorunda kaldım! Cam tasarımlar gerçekten çok güzel. Bir vitrinde gördüğüm avize, beyaz opak camdan yapılmış, kenarları damla şeklinde akikle çevriliydi, muhteşemdi ama herhalde ona kefen parası bile yetmezdi. Siz en iyisi magnetlere odaklanın, onlar da pek güzeller!

“Stockholm Gezi Rehberi: Buzlar Kraliçesi’nin Soğuk Güzelliğine Bir Yolculuk” gibi diğer içeriklerimiz için keşfet kategorimize göz atabilirsiniz.

Stockholm: Buzlar Kraliçesi’nin Soğuk Güzelliği

Stockholm bir konfor şehri, hayat kendiliğinden akıyor, sürprizi, şaşırtmacası pek yok. Bizim gibi hayatın dehşetengiz hızlı ve şaşırtmacalı aktığı, gittikçe kuralsızlığın hakim olduğu bir yerin yanında Stockholm, sakin, huzurlu, neredeyse beklenmedik hiçbir şeyin olmadığı bir yer. Bir gün metro istasyonunun giriş bariyerlerinden geçerken, göçmen olduğu belli, iki üç delikanlı para ödemeden engellerin üstünden atlayarak geçti. Tam o anda, bariyerden geçen İsveçli bir genç ise bu olay karşısında şaşırdı, sendeledi, bocaladı. Bir ihtimal hayatının en büyük macerasını yaşadı o an, ileride torunlarına anlatacak bir hikayesi oldu! O kadar durgun ve sürprizsiz akan bir yaşam var ki oralarda, bu küçücük olay bile bir macera gibi kalıyor. Her şey planlı, beklenen şekilde gelişiyor. ‘Aman ne sıkıcı!’ demiyorsunuzdur umarım, refah devleti biraz da budur arkadaşlar!

Ancak kuralcılığı biraz abartılmış. Herhalde hayatlarındaki bu dengeyi sağlamak için en basit şeylerde bile kurallar var. Örnek mi? Kapalı bir bina içinden, kapı önünde duran havalimanı otobüslerine bineceğim. Bu ne kadar zor olabilir ki? Hayır, biz içerideyiz, otobüs 5 metre ötemizde, dışarıda ancak arada iki kapı var. Tek tek önce bir kapıyı açıyoruz, bavulla geçiyorken kapıyı kapatıyoruz ve ikinci kapının açılmasını bekliyoruz. Sonra ikinci kapı açılıyor ve biz otobüse gidebiliyoruz. Böylece 3-5 kişinin otobüse binmesi dakikaları buluyor. Şimdi ‘ne sıkıcı’ diyebilirsiniz, gerçekten sıkıcı ve anlamsızdı (bence).

Stockholm, rahat, huzurlu ve güzel bir şehir ve gerçekten bir Buzlar Kraliçesi… Hem Kuzey Kutbu çevresinin bir ihtimal en güzel şehri, hem de gerçekten büyüleyici ama aynı zamanda ürpertici. ‘Bir daha gider misin?’ derseniz; bilemem, pek sanmam. Bence bir gezgin için Stockholm‘ü bir kez görmek güzel ve gerekli ama aynı zamanda yeterli de. Bu eşsiz şehri keşfetmek, benim için unutulmaz bir deneyimdi!

Siz Stockholm hakkında neler düşünüyorsunuz? Daha önce gittiniz mi veya gitmeyi düşünüyor musunuz? Yorumlarınızı bekliyorum!

İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:

Samos Adası Gezi Rehberi: Ege’nin Turkuaz İncisi Sizi Bekliyor!

Büyükada Gezi Rehberi: İstanbul’un Kalbinde Prens Adaları’nın Tacı!

Heybeliada Gezi Rehberi: İstanbul’un En Yeşil Prens Adası’nda Bir Gün

Merhaba! Ben Ceren Gezgin, dünyayı gezmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi seven biriyim.Soy adım gibi gerçekten gezginim. Çocukluğumdan beri gezmeyi ve keşfetmeyi çok seviyorum. İlk kez 18 yaşında yurt dışına çıktım ve o günden beri farklı ülkeleri gezmeye devam ediyorum.Gezdiğim yerler arasında Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'dan ülkeler var. Gezdiğim yerleri ziyaret ederken sadece turistik yerleri değil, yerel hayatı da deneyimlemeye çalışıyorum. Yerel halkla tanışıyor, onların kültürlerini ve yaşam tarzlarını öğreniyorum.Gezilerimi ve deneyimlerimi fiyatinedir.net sitesinde paylaşıyorum. Sitede ülke rehberi, şehir rehberi, gezilecek yerler, konaklama, ulaşım ve yeme-içme gibi konularda bilgiler bulabilirsiniz.Dünyayı benimle tanımanızı çok isterim. Farklı kültürleri, farklı yaşam tarzlarını ve farklı güzellikleri keşfetmenize yardımcı olmak istiyorum.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir