1. Anasayfa
  2. Keşfet

Tahran Gezi Rehberi: Tezatlar Şehrinde Büyüleyici Bir Keşif!

Tahran Gezi Rehberi: Tezatlar Şehrinde Büyüleyici Bir Keşif!
Tahran Gezi Rehberi: Tezatlar Şehrinde Büyüleyici Bir Keşif!
0

Tahran Gezi Rehberi: Tezatlar Şehrinde Büyüleyici Bir Keşif!

Dışarıya kapalı imajıyla tanıdığımız, ancak son yıllarda adını sıkça duyduğumuz bir ülke: İran. Komşumuz olması, köklü tarihi, bize yakın damak lezzetleri ve sıcakkanlı insanlarıyla uzun süredir aklımın bir köşesindeydi. Bir arkadaşımın önerisiyle bu merakımı gidermeye karar verdim ve kendimi kısa sürede bu İran seyahatinin hazırlıklarında buldum.

Ankara’dan bir tur şirketiyle yola çıkmak en mantıklısı geldi bize. Turdan bir gün önce rehberimizden gelen bayanların başörtüsü ve uzun, geniş kıyafetler giymesi gerektiği uyarısı, başlangıçta biraz endişelendirse de, Tahran’a vardığımda bu konuda turistlere karşı oldukça müsamahalı olunduğunu gördüm. Hatta şehirli İranlıların ne kadar modern giyimli ve bakımlı oldukları, örtülerini saçlarının bir kısmını kapatacak şekilde kullandıkları dikkatimi çekti. Bu, Tahran’ın ilk tezatlığıydı benim için: geleneksel kurallar ve modern yaşamın izleri.

Tahran’da İlk Adımlar: Para Birimi Şoku ve Yerel Sıcaklık

Uçağımız Tahran İmam Humeyni Havalimanı‘na inişe geçtiğinde, uçakta kadınların başörtülerini takmaya başladığını gördüm. Yeni ve modern görünen havalimanında bizi Azeri asıllı, şaşırtıcı derecede akıcı Türkçe konuşan yerel rehberimiz Behnam karşıladı. Meğer Türk dizilerinin gücü Tahran’a kadar ulaşmış!

Behnam’ın ilk uyarısı döviz bozdurmak oldu. “Aslında en uygun kuru havalimanında bulabilirsiniz” dedi ve haklı çıktı. İran’ın para birimi olan Riyal’in günlük hayatta ‘Tümen’ olarak, yani bir sıfır atılarak kullanılması, seyahatimiz boyunca ufak çaplı bir matematik dehası olmamızı gerektirdi. Bol sıfırlı paralarla hesap yapmak başta zorlasa da, zamanla alıştık. Tahran gezisine başlamadan önce bu detayı aklınızda bulundurun!

Şehrin adının Farsça’da “sıcak yer” anlamına geldiğini öğrendiğimde, ilk başta “Neden acaba?” diye düşünsem de, daha sonra Elbruz Dağı eteklerine yayılan bu devasa metropolün kuzeyinin, güneyine göre çok daha serin ve varlıklı bir bölge olduğunu fark ettim. Şehrin tarihi, Neolitik Çağ’a kadar uzanıyor ve Kaçar Hanedanı’nın başkenti olmasıyla siyasi bir kimlik kazanmış. Ardından Pehlevi hanedanlarıyla modernleşme sürecine girmiş ve 1979 devrimiyle bugünkü İran İslam Cumhuriyeti’ne dönüşmüş.

Tahran’ın arka sokaklarında gezinirken sıvasız, tuğla binalar dikkatimi çekti. Bu durum, şehrin geneline biraz ‘çöl kenti’ havası katıyordu. Ancak yol kenarlarında akan sularla sulanan ağaçlar, bu çöl havasını kırarak şehre yemyeşil bir dokunuş katıyordu. Bu sulama sistemine “Qanat” deniyormuş ve Yezd’lilerin yüzyıllar öncesine dayanan dehasıyla geliştirilmiş bir yeraltı su taşıma sistemiymiş. Gerçekten takdire şayan bir mühendislik harikası!

Tahran’ın Sembolleri: Azadi, Milad ve Muhteşem Manzaralar

Havalimanından şehir merkezine doğru yol alırken, görkemli Humeyni Türbesi‘nin önünden geçtik. Ardından Tahran’ın adeta kartpostallık simgesi olan Azadi Meydanı‘na geldik. Eski adı Şehyad olan bu anıt, Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2500. yılında inşa edilmiş ve hem İslam öncesi hem de sonrası mimariden izler taşıyor. 48 metre yüksekliğindeki bu anıt, 2500 adet taşla süslenmiş ve altında İran Tarihi Müzesi’ni barındırıyor. Ne yazık ki vakit darlığından sadece dışarıdan fotoğraflayabildik.

Tahran trafiği… Ah, Tahran trafiği! İstanbul’u bile aratacak yoğunlukta. Petrol zengini bir ülke olmalarının etkisiyle yakıtın sudan ucuz olması, her evde birden fazla araba bulunmasına neden olmuş. Rehberimiz, kışın evleri ısıtmak için doğalgazı kısmak yerine pencereleri açtıklarını anlattığında ağzımız açık kaldı. Bizim cebimizi yakan bu durum, onlar için ayda 10 dolarlık bir fatura demekti. Lüks arabaların yanında, yağmura ve sıcağa karşı tenteli tuhaf motosikletler de sıkça karşımıza çıktı; hatta ailece binenlere bile rastladık!

Trafiğin içinden sıyrılarak Milad Kulesi‘ne ulaştık. Dünyanın dördüncü en yüksek kulesi olan bu yapı, 435 metrelik yüksekliğiyle Tahran’a bambaşka bir silüet katıyor. Kulede restoranlar, kafeler, sergi salonları ve alışveriş merkezleri bulunuyor. Ben hemen terasa çıkarak Tahran kuşbakışı manzarasını görmek istedim. Buradan çekilen fotoğraflar muhteşemdi!

Terasın keyfini çıkarırken arkadaşımla selfie çekmek istediğimizde, birçok Tahranlı bize yardım etmeyi teklif etti. İran halkının bize karşı gösterdiği sıcakkanlılık, samimiyet ve fotoğraf çektirme istekleri beni oldukça etkiledi. Akşam yemeğimizi de kuledeki Milad Restaurant’ta yedik ve şansımıza bir nişan yemeğine denk geldik. Böylece İran geleneklerini yakından görme fırsatımız oldu. Müzisyenin bizim Türk olduğumuzu öğrenince bildiği Türkçe şarkılarla yaptığı jest ise gecemize ayrı bir güzellik kattı.

Yemekler konusunda asla zorlanmadık. Mercimek veya arpa çorbası başlangıçların vazgeçilmeziydi; özellikle arpa çorbasını mutlaka denemelisiniz! Safranlı pilav, her öğünün demirbaşıydı ve üzerine serpiştirilen yaban mersinleri ona enfes bir tat katıyordu. İran mutfağında kebapların bizim damak tadımıza çok yakın olduğunu söylemeliyim; Urfa kebabı sevenler Tahran’da aç kalmaz! Tatlı olarak ise taze hurmalar ve bolca kavun-karpuz sofralarımızdan eksik olmadı. Bir çaykolik olarak İran’da çayhanelerin çokluğunu beklesem de, durum sandığım gibi çıkmadı. Çayları bizim gibi ince belli bardaklarda değil, küçük düz bardaklarda, açık renkli ve özel şekerlerle içiyorlardı. Pulaki ve nabat adını verdikleri bu şekerleri denemek de ilginç bir deneyimdi.

Akşam otelimize dönerken gördüğüm bir sahne beni düşündürdü: ağlayan yaşlı bir kadın. Yardım etmek amacıyla eline para sıkıştırdığımda, bunun aslında sadaka istemenin bir yöntemi olduğunu öğrendim. İran’da bizim alışkın olduğumuz dilenciler yoktu; bunun yerine sokaklarda “sadaka kutuları” bulunuyordu. Bu da İran kültürünün bir başka ilginç yanıydı.

Saraylardan Müzeler zincirine: Tarihin ve Sanatın İhtişamı

İkinci günümüze muhteşem bir kahvaltıyla başladık. Oteldeki imkanlar (terlik, bornoz, namaz materyalleri) oldukça düşünülmüş detaylardı. Özellikle tavanlarda kıbleyi gösteren oklar, İran İslam Cumhuriyeti‘nin dini hassasiyetini gösteriyordu.

Tahran gezilecek yerler listemizde sırada Sadabad Sarayı Müzesi vardı. Gülistan Sarayı’nın kapalı olması nedeniyle rotamızı şehrin kuzeyindeki, Elbruz Dağları’na yakın olan bu devasa kompleksine çevirdik. 3000 dönümlük arazide, Kaçarlar ve Pehlevi Hanedanı tarafından inşa edilmiş bu kompleks, 19 farklı müze ve yemyeşil bahçeleriyle adeta bir cennet köşesi. İçindeki saraylar birbirinden uzak olduğu için ücretsiz minibüslerle gezmek çok pratikti.

Bizim ziyaret ettiğimiz iki saray, mimarileriyle beni büyüledi:

  • Yeşil Saray (Şehvend Sarayı): Rıza Şah tarafından yaptırılan ve adını dış duvarlarını süsleyen yeşil taşlardan alan bu saray, İran halıları, yabancı mobilyalar ve porselen yemek takımlarıyla göz kamaştırıyordu. İç duvarlardaki ahşap işçiliği ve mine kakma sanatı bir harikaydı.
  • Millet Sarayı (Beyaz Saray): Kompleksin en büyüğü olan bu saray, Muhammed Rıza Şah ve eşi Farah Diba’nın yazlık ikametgahı olarak kullanılmış. 54 odası, 10 ağırlama salonu ve dünyaca ünlü halılarıyla adeta bir sanat galerisiydi. Maalesef fotoğraf çekmek yasak olduğu için bu ihtişamı sizlere aktaramıyorum, ancak gözlerinizle görmeniz gereken bir yer! Bahçesinde devrim sırasında sökülen Şah heykeli yerine, mitolojik okçu Arash’ın heykeli dikkat çekiyordu.

Saraylardan sonraki durağımız, Tahran Kapalı Çarşı‘sıydı (Bazar-ı Bozurg). İstanbul Kapalı Çarşı’sını andıran bu 10 km uzunluğundaki çarşı, Sabze Meydanı’ndan girerek keşfe başladık. Behnam, burada Çin mallarının ağırlıkta olduğunu ve alışveriş için İsfahan’ı beklememizi önerdi. Gerçekten de, ürünler bizimkilerden pek farklı değildi. Ancak kuyumculardaki devasa ve gösterişli altın takılar, İranlıların zenginliklerini nasıl sergilediklerini gösteriyordu. Bu meydan aynı zamanda bizim Tahtakale gibi bir borsa merkeziymiş, insanlar sürekli bir şeyler alıp satıyordu.

Çarşıdan çıkıp otobüsümüze binerken, Türkiye Büyükelçiliği’nin önünden geçtik. Fotoğraf çekmek istediğimizde İranlı askerler izin vermedi; güvenlikleri oldukça sıkıydı. Ertesi gün büyükelçimizle Kaşhan’da karşılaşmamız ise gezimizin ilginç tesadüflerinden biriydi!

Ulusal Bahçe‘ye (Sardar Bagh-e Melli) geldiğimizde, görkemli kapısından girerek kendimizi tarihi bir atmosferde bulduk. Burası, Dışişleri Bakanlığı, Sanat Üniversitesi ve birçok müzenin bulunduğu kamusal bir kompleks. İlk durağımız ise İran Ulusal Müzesi oldu.

Müzeye çanta ve fotoğraf makinesi alınmadığı için emanete bırakmak zorunda kaldık. İki kısımdan oluşan müzenin Antik İran bölümü, Prehistorik dönemden Sasanilere kadar uzanan, yabancı arkeologların buluntularıyla dolu bir hazineydi. Özellikle Persepolis‘ten getirilen I. Darius rölyefi, altın tabletler ve bronz figürler büyüleyiciydi. Hammurabi Kanunları’nın kil tablet modelini görmek ve “Tuz Adam” adı verilen, 3. veya 4. yüzyıldan kalma tuz madencisinin mumyalanmış bedenini görmek ise gerçekten unutulmazdı.

Öğle yemeği için turistik bir lokantada durduk ama lezzetler beklentimizi karşılamadı. Bu, belki de gezimizin en vasat durağıydı. Ancak hemen ardından ziyaret ettiğimiz Ulusal Hazine ve Mücevher Müzesi, bu hayal kırıklığını fazlasıyla telafi etti.

Merkez Bankası binasında yer alan bu müze, adeta bir servet deposuydu. Abartısız, dünyanın en değerli ve zengin müzelerinden biri olduğunu söyleyebilirim. X-ray cihazları ve sıkı güvenlik kontrollerinden geçtikten sonra, içerdeki ihtişam karşısında adeta dilim tutuldu:

  • Derya-i Nur Elması: Dünyanın en büyük pembe renkli elması. 182 karat ağırlığında, 457 pırlanta ve 4 yakutla süslenmiş çerçevesiyle göz kamaştırıcıydı. Uğruna savaşlar yapılan bu elmas, kelimenin tam anlamıyla “ışığın denizi”ydi.
  • Nadir Şah Tahtı: Aslında Fetih Ali Şah dönemine ait olduğu düşünülen, 26.733 değerli taşla süslenmiş bu taht, hem Muhammed Rıza Pehlevi’nin taç giyme töreninde kullanılmış olmasıyla hem de üzerindeki işlemelerle insanı büyülüyordu.
  • Elmaslı Taç: Sasani krallarının tasarımlarına benzeyen, 1.144 karat elmas, zümrüt, safir ve incilerle bezenmiş bu taç, 2.080 gram ağırlığıyla tam bir başyapıttı.
  • Mücevher Küre: 66 cm çapında, 34 kilo altın ve 51.366 adet değerli taşla işlenmiş bu küre, Nasreddin Şah döneminde yapılmış. Dünya haritasının zümrüt, yakut, elmas ve safirlerle çizildiği bu küre, haritacılık ve mücevher sanatının inanılmaz bir bileşimiydi.
  • Güneş Tahtı (Tavus Kuşlu Taht): Fetih Ali Şah’ın emriyle yapılmış, altın ve parça taşlarla süslenmiş bu taht, efsanevi Tavus Kuşlu Taht ile karıştırılsa da, kendi başına bir başyapıttı.

Bu eserleri hayranlıkla izledikten sonra, müzenin satış mağazasından eserlerin resimlerinin bulunduğu bir katalog almayı ihmal etmedim. Müze içinde fotoğraf çekmenin yasak olması, bu görkemli eserlerin her detayını zihnime kazımama neden oldu.

Son durağımız, Lale Parkı’nın yanında bulunan Tahran Halı Müzesi‘ydi. 1976’da Farah Diba Pehlevi tarafından tasarlanan bu müze, 18. yüzyıldan günümüze uzanan İran halı sanatının en güzel örneklerini sergiliyordu. Delikli mimari yapısı, dokuma tezgahını andırıyor ve aynı zamanda içeriyi serin tutuyordu. İçeri girdiğimde, halıların nasıl dokunabildiğine hayret ettim. Adeta birer tablo gibiydi her biri!

Safavi ve Kaçar dönemlerinden kalma, Kaşhan, Kerman, İsfahan, Tebriz gibi şehirlerin eşsiz eserleri, binlerce yıllık bir geleneğin günümüzdeki temsilcileriydi. Özellikle altın ve gümüş ipliklerle dokunan, Polonya Prensi’nin sipariş ettiği ipek halılar, dünya çapında sadece 300 adet bulunuyormuş ve yedisi buradaydı. Halılara baktıkça, “el emeği göz nuru” tabirinin ne kadar az kaldığını düşündüm. Bu halılar, İran halkının sanata olan tutkusunun ve sabrının birer kanıtıydı.

Ceren’den Tahran Gezi İpuçları: Keyifli Bir Deneyim İçin Önerilerim!

Tahran, beni tezatlarıyla, sıcakkanlı insanlarıyla ve zengin kültürüyle kendine hayran bıraktı. Bu büyüleyici şehri ziyaret etmeyi düşünenler için işte birkaç kişisel tavsiyem:

  1. Döviz İşini Havalimanında Hallet: Havaalanındaki döviz büroları genellikle en iyi kuru sunuyor. Şehir içinde döviz bozduracak yer bulmakta zorlanabilir, hatta daha düşük kurdan işlem yapmak zorunda kalabilirsin. Riyal ve Tümen farkına alışmak biraz zaman alsa da, pratik yaparak çabucak çözersin!
  2. Giyim Kurallarını Esnet ama Saygılı Ol: Turistlere karşı daha esnek bir yaklaşım var. Yine de yanına mutlaka ince bir başörtüsü ve uzun kollu/geniş bir bluz al. Özellikle dini mekanları ziyaret ederken bu detaylara özen göstermek, yerel kültüre duyduğun saygıyı gösterir ve daha rahat gezmeni sağlar.
  3. Yerel Lezzetleri Dene: İran mutfağı bizim damak tadımıza çok yakın! Özellikle arpa çorbası, safranlı pilav ve kebap çeşitlerini denemeden dönme. Taze hurma ve mevsimiyse kavun-karpuz da kahvaltı ve ara öğünlerin vazgeçilmezi olabilir.
  4. Halkla İletişim Kurmaktan Çekinme: İranlılar inanılmaz derecede sıcakkanlı ve yardımsever. Özellikle yabancılara karşı çok meraklılar ve sohbet etmeyi, hatta fotoğraf çektirmeyi seviyorlar. Bu etkileşimler, seyahatini unutulmaz kılacak anılar biriktirmene yardımcı olacaktır.
  5. Müzeleri Doyasıya Gez: Ulusal Hazine ve Mücevher Müzesi ile Tahran Halı Müzesi kesinlikle ziyaret etmen gereken yerler. İçerdeki eserlerin ihtişamı ve hikayeleri seni büyüleyecek. Fotoğraf çekimi yasak olsa da, o anları hafızana kazıyacaksın.

Tahran, modern gökdelenleriyle kadim çarşılarının, Batı esintileriyle İslami geleneklerinin, zenginlikleriyle sade yaşamların iç içe geçtiği bir şehir. Bu Tahran deneyimini yaşamak ve kendi tezatlarını keşfetmek için ne bekliyorsun?

Sen de Tahran’a gittin mi? En çok neyinden etkilendin veya gitmeyi düşünenlere ne gibi ipuçları verirsin? Yorumlarda benimle ve diğer gezginlerle paylaşmayı unutma! Yeni maceralarda görüşmek üzere…

Merhaba! Ben Ceren Gezgin, dünyayı gezmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi seven biriyim.Soy adım gibi gerçekten gezginim. Çocukluğumdan beri gezmeyi ve keşfetmeyi çok seviyorum. İlk kez 18 yaşında yurt dışına çıktım ve o günden beri farklı ülkeleri gezmeye devam ediyorum.Gezdiğim yerler arasında Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'dan ülkeler var. Gezdiğim yerleri ziyaret ederken sadece turistik yerleri değil, yerel hayatı da deneyimlemeye çalışıyorum. Yerel halkla tanışıyor, onların kültürlerini ve yaşam tarzlarını öğreniyorum.Gezilerimi ve deneyimlerimi fiyatinedir.net sitesinde paylaşıyorum. Sitede ülke rehberi, şehir rehberi, gezilecek yerler, konaklama, ulaşım ve yeme-içme gibi konularda bilgiler bulabilirsiniz.Dünyayı benimle tanımanızı çok isterim. Farklı kültürleri, farklı yaşam tarzlarını ve farklı güzellikleri keşfetmenize yardımcı olmak istiyorum.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir