Merhaba sevgili gezi tutkunları! Bugün sizlere, kalbimin özel bir köşesinde yer alan, her ziyaret edişimde ruhumu farklı duygularla dolduran bir yerden bahsetmek istiyorum: Gelibolu Yarımadası. Bu topraklarda yaşananlar, sadece bir tarih dersi değil; aynı zamanda insanlığın en derin acılarını, en büyük fedakarlıklarını ve en sarsılmaz direnişini hissettiren destansı bir hikaye.
Aslında her şey, on beş yıl önce Boston’da bir iş gezisinde tanıştığım Nick adlı Yeni Zelandalı bir arkadaşımla başladı. Sohbetimiz döner dolaşır, Çanakkale Savaşları‘na geldi. Nick, Avustralyalı yaşlı bir dostunun en büyük hayalinin, savaşta şehit düşen büyük dedesinin mezarını Gelibolu Yarımadası‘nda ziyaret etmek olduğunu, ancak bunu bir türlü gerçekleştiremediğini anlattı. İçim cız etti. Dünyanın öbür ucundan gelen bu insanların kalplerinde Gelibolu‘nun ne denli büyük bir yer tuttuğunu o an bir kez daha fark ettim.
Büyük dedenin adını Nick’ten aldıktan sonra yaptığım kısa bir araştırmayla, mezar taşının nerede olduğunu buldum. Gelibolu Yarımadası‘na yaptığım ilk ziyaretimde o mezarı buldum, fotoğraflarını çektim ve Nick’e gönderdim. Bir hafta sonra çalan telefonun ucunda, hayatımda hiç görmediğim o Avustralyalı dost vardı. Sesini duyar duymaz, kelimeler boğazında düğümlendi; karşılıklı ağladık. O an dünyanın en mutlu ve gururlu insanı olduğunu defalarca tekrarladı. Beni, hiç tanımadığım bir insanla bu denli yoğun bir duygu seline sürükleyen neydi dersiniz? Bunu anlamak için, Gelibolu‘nun ruhuna dokunmak, özellikle de Şafak Ayini‘ni yaşamak gerekiyor.
Gelibolu’nun Kalbinde Bir Ritüel: Şafak Ayini Deneyimi
Her yıl 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece, binlerce Avustralyalı ve Yeni Zelandalı, Anzak Koyu yakınlarındaki alanda toplanır. Bu, sadece bir anma değil, aynı zamanda ruhsal bir arınma ritüelidir. Şafak Ayini, 25 Nisan 1915 sabahı, saat 04.30’da Gelibolu Yarımadası‘na ayak basan ilk ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) birliklerinin anısına, bugün aynı adla anılan koyda yapılır. 80’li yıllarda başlayan bu amatör etkinlikler, zamanla büyüyerek Türk Genelkurmayı tarafından organize edilen resmi törenlere dönüştü.
Törenler, 24 Nisan akşamı saat 21.00 civarında başlar. Kurulan dev ekranlardan gösteriler izlenir, korolar ilahi niteliğinde şarkılar söyler, askeri ve sivil gösteriler sahnelenir. Soğuk havaya rağmen kimse alandan ayrılmaz, çünkü tüm bekleyiş, törenin doruk noktası olan Şafak Ayini anı içindir. Şafak sökerken, Türk, Avustralya ve Yeni Zelanda bayrakları milli marşlar eşliğinde göndere çekilir, İslam ve Hristiyan duaları okunur. O an hissettiğim saygı, hüzün ve kardeşlik duygusu tarif edilemez. İşte tam da bu yüzden, bu topraklarda yaşayan herkesin hayatta en az bir kere bu törene katılması gerektiğine inanıyorum. Bu eşsiz deneyim, ülkemize olan sevgimizi çok daha derinden hissetmenizi sağlayacak.
Gelibolu Yarımadası Savaş Alanları: Zaman Tünelinde Bir Günlük Gezi Rotası

Türkiye haritasına baktığımda, Gelibolu Yarımadası‘nı hep bir dalgakıran gibi görürüm. 1915’te yaşanan Çanakkale Savaşları‘nda bu dalgakıranı savunan Türkler, Anadolu’yu düşman işgalinden koruyan kalkan oldular. Gürsel Göncü ve Şahin Aldoğan’ın Siperin Ardı Vatan kitabında da belirttiği gibi, eğer o dalgakıran kırılsaydı, güzelim Anadolu’muz savunmasız kalacaktı. Düşünmesi bile kabus gibi!
Geçtiğimiz günlerde, bu eşsiz coğrafyayı çok sevdiğim bir dost grubuyla, elimde Siperin Ardı Vatan kitabı eşliğinde gezdim. Kitap, savaş alanındaki yerlerin hem Türkçe hem de İngilizce adlarını takip etmemi kolaylaştırdığı için harika bir rehber oldu. Savaşın kronolojisine uygun, tam bir günlük, dolu dolu bir gezi rotası oluşturdum. Hazırsanız, bu tarihi yolculuğa başlayalım!
Güney Cephesinde Tarihe Dokunuş: Kilitbahir’den Seddülbahir’e
Sabah 09.30 gibi, gezimize Kilitbahir‘den başladık. Çanakkale‘nin hemen karşısında yer alan bu şirin köydeki Kilitbahir Kalesi‘ni mutlaka ziyaret edin. Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilen bu yonca biçimli kale, son restorasyonlarla harika bir görünüme kavuşmuş. Yarım saat içinde gezebilir, burçlardan Boğaz’ın eşsiz manzarasını seyrederek derin bir nefes alabilirsiniz.
Kaleden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, deniz kenarında Namazgah Tabyası‘nı göreceksiniz. 18 Mart 1915 Deniz Savaşı‘nda kritik rol oynayan bu tabya, kısa ama anlamlı bir durak. Hemen ardından, meşhur 215 okkalık top mermisini tek başına kaldıran Havranlı Koca Seyit Onbaşı ile özdeşleşen Mecidiye Tabyası‘na ulaşıyoruz. Bu topraklardaki her adım, kahramanlık hikayeleri fısıldıyor.
Yola devam ettiğimizde, yaklaşık on dakika boyunca deniz kıyısından, pırıl pırıl koyları takip ediyoruz. Ardından yol, Soğanlıdere‘de yarımadanın içlerine doğru kıvrılıyor. On dakika kadar yemyeşil ağaçlar eşliğinde ilerlerken, Soğanlıdere ve Şahinler Şehitlikleri‘ni ziyaret edebilirsiniz. Benim önerim ise, Alçıtepe köyüne varmadan sol tarafa dönerek Alçıtepe Seyir Terası‘na uğramanız. Kara savaşları boyunca Türk tarafında kalan bu stratejik tepe, düşmanın ele geçiremediği en önemli noktalardan biriydi. Yanınızda mutlaka bir dürbün bulundurun, çünkü buradan Çanakkale Boğazı girişini, Morto Koyu‘nu, Ertuğrul Koyu‘nu ve Seddülbahir köyünü kuşbakışı izleyebiliyorsunuz. 25 Nisan 1915 çıkarma gününün dehşetini burada çok net hissedebilirsiniz.
Seyir Terası’ndan sonra, birkaç dakikalık bir yolculukla Çanakkale Şehitler Abidesi‘ne ulaşıyoruz. Bu görkemli yapı, sade mimarisi ve Boğaz’ın girişindeki mükemmel konumuyla her seferinde beni gururlandırır. Abide’nin etrafındaki sembolik kabristan, savaşta yitirdiğimiz şehitlerimizin isimlerini barındırarak buranın kutsal bir mekan olduğunu adeta haykırıyor.
Abide’den sonra yol kuzeye dönerken, kısa süre içinde Morto Koyu‘na varıyoruz. Fransız birliklerinin karaya çıktığı ve savaş boyunca kontrolünde tuttuğu bu koy, aynı zamanda onların ebedi istirahatgahı olmuş. Yarımadadaki tek Fransız mezarlığı burada yer alıyor ve çoğu sömürgelerden gelen 14.382 asker burada yatıyor.
Morto Koyu‘nu geride bırakıp Seddülbahir köyüne vardığımızda, küçük ama özel bir durak olan Ahmet Uslu Müzesi‘nde soluklanmanızı tavsiye ederim. Kişisel bir koleksiyonun eseri olan bu müze, savaş dönemine ait birçok orijinal objeyi barındırıyor ve 2005’ten beri ziyaretçilerini ağırlıyor.
Müzeden ayrıldıktan sonra yol bizi, çıkarmaların ilk günlerinde savaşın en yoğun yaşandığı Ertuğrul Koyu‘na götürüyor. Aracınızı İngiliz Savaş Anıtı (Cape Helles Memorial) ile Yahya Çavuş Şehitliği arasındaki alana park etmeniz pratik olacaktır. Yarımada’nın en ucunda yer alan İngiliz Savaş Anıtı, mezarı bilinmeyen 20.763 askerin anısına dikilmiş. Anıtın hemen aşağısında ise Ertuğrul Tabyası ve Yahya Çavuş Şehitliği bulunuyor. 18 Mart 1915 Deniz Savaşı’nda düşman gemilerine karşı en çok atış yapan Ertuğrul Tabyası, ne yazık ki aynı gün susturulmuş. Yahya Çavuş Şehitliği ise, Ezineli Yahya Çavuş’un şahsında sembolleşen, 26. Piyade Alayı’nın kahraman askerlerine adanmış. Bulunduğunuz yerden, 25 Nisan 1915 sabahının dehşetini, çıkarma yapılan kıyıyı, hatta River Clyde kömür gemisinin karaya oturduğu uzantıyı gözlerinizin önünde canlandırmanız mümkün.
Seddülbahir bölgesinden ayrılıp Tekke ve İkiz Koyları’na doğru ilerlediğinizde, bir süre denize paralel bir yolculuk yaparsınız. Tekke Koyu, hem çıkarmanın hem de Aralık 1915-Ocak 1916 tahliyelerinin ana merkezi olmuş. Bu nedenle hala tahliye kalıntılarına rastlama ihtimaliniz var. Yol boyunca karşılaşacağınız Lancashire Çıkartma Mezarlığı, Pembe Çiftlik Mezarlığı ve Oniki Ağaç Korusu Mezarlığı gibi İngiliz mezarlıklarını kaçırmamanız için tabelaları takip edin.
Birkaç dakika daha ilerlediğinizde, yolun solundaki küçük tabelayı fark ederek Zığındere‘ye ulaşacaksınız. Aracınızı park edip hafif engebeli arazide 150-200 metre kadar denize doğru yürüdüğünüzde, çakıl taşlı bir koya varıyorsunuz. Burada, savaş boyunca işgal kuvvetlerinin en büyük lojistik alanı olan Zığındere Vadisi‘ni görüyorsunuz. Su kuyusu ve iskele kalıntıları, o günlerin zorlu yaşam koşullarına dair sessiz tanıklar. Top ateşine karşı korunaklı olan bu vadi, Türk birliklerinin eline geçiremediği ve birçok şehit verdiğimiz kritik bir noktaydı. Onları temsilen, Sargıyeri Şehitliği ve Nuri Yamut Anıtı vadinin yakınlarında yer alıyor.
Evet, sabahtan bu yana Gelibolu Yarımadası‘nın güney sektörünü gezdik ve hem fiziksel hem de duygusal olarak yorucu bir deneyim yaşadık. Artık öğle yemeği zamanı! Alçıtepe köyüne vardığınızda, köy meydanındaki aile işletmesi küçük lokantayı tavsiye ederim. Benim gibi tencere yemeklerini sevenlerdenseniz, az sayıda ama lezzetli seçenekleriyle ve doğal ev yoğurduyla sizi memnun edecekler.
Yemekten sonra hemen ayrılmayın; köy meydanına çok yakın mesafedeki Salim Mutlu Müzesi‘ni ziyaret edin. Rahmetli Salim Mutlu’nun savaş alanlarından topladığı eşsiz objeler, gerçekten çok ilginç ve başka yerde göremeyeceğiniz türden. Yıllar önce eşi pişi ve ayran ikram ederdi; şimdi çocukları müzenin kapılarını çok cüzi bir ücretle açık tutuyor.
Kuzeye Yolculuk: Anzak Koyu’ndan Conkbayırı’na Yükseliş
Müze ziyaretinden sonra Gelibolu Yarımadası‘nın kuzeyine doğru 15-20 dakikalık bir sürüşle Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi‘ne ulaşıyoruz. 2012 yılında açılan bu modern merkez, savaşın tüm evrelerini tanıtan sergi alanları, orijinal eşyalar ve simülasyonlarla dolu. Özellikle, 11 salondan oluşan ve bir saat süren, hareketli platformlu 3 boyutlu sunumu kesinlikle kaçırmayın! Savaşın dehşetini teknolojinin gücüyle hissettiren bu deneyim için rezervasyon yaptırmanızı şiddetle tavsiye ederim (Tel: 0286 810 00 50). Merkez Salı günleri kapalı, aklınızda bulunsun.
Tanıtım Merkezi’nden çıkıp sağa döndüğünüzde, önce Kabatepe-Gökçeada Vapur İskelesi’ni, sonra da deniz kıyısından kuzeydoğuya uzanan yolu göreceksiniz. Bu yolu takip ederek, önce Arıburnu sahilini, sonra da yazının başında bahsettiğim Şafak Ayini‘nin yapıldığı Anzak Koyu‘na varacaksınız.
Burada biraz mola verin. Deniz tarafında, üzerinde ANZAC yazan alçak duvara oturun. Sırtınızı denize verdiğinizde, gün boyu gezdiğiniz Gelibolu Yarımadası coğrafyasından çok farklı, dik ve çıplak bir kayalık göreceksiniz: Sfenks. ANZAC askerleri tarafından adlandırılan bu oluşum gerçekten de Mısır’daki sfenkslere benziyor. Koyun yakınlarında ANZAC askerlerinin yattığı Sahil Mezarlığı, Arıburnu‘ndan yukarıya uzanan Şarapnel Vadisi‘nde ise aynı adlı mezarlık (Shrapnel Valley Cemetery) bulunuyor.
Anzak Koyu‘nun ilerisinde yol, Suvla Koyu ile Tuz Gölü‘ne ulaşır. Bu göle varmadan önce, yol sağa kıvrılarak Büyük ve Küçük Anafartalar Köyleri ile savaş alanlarına varıyor. Ağustos 1915’te İngiliz ve ANZAC birlikleri, ana sıklet merkezini yarımadanın kuzeyine kaydırarak Conkbayırı / Anafartalar bölgesini ele geçirmeyi hedeflemişlerdi. Suvla Koyu‘na yapılan büyük çıkarmayla güçlerini artırsalar da, Mustafa Kemal Atatürk‘ün 8 Ağustos’ta Anafartalar Grup Komutanı olarak tüm birliklerin idaresini ele almasıyla ibre Türk tarafına döndü. 10 Ağustos sabahı yapılan süngü hücumu ve 21 Ağustos’taki Anafartalar Muharebesi, Türklerin kesin zaferiyle sonuçlandı. Böylece işgalcilerin Gelibolu Yarımadası‘nı ele geçirme planları suya düştü ve Ocak 1916 itibarıyla burayı tamamen terk ettiler.
Yarımada’nın bu kısmı, Çanakkale Savaşları‘nın hikayesinde ciddi bir öneme sahip ve ayrıntılı bir şekilde gezilmeyi hak ediyor. Ancak bir tam günlük rotada hepsini gezmek zor. Bu yüzden benim önerim, Anzak Koyu‘ndan Kabatepe İskelesi’ne geri dönüp, buradan Conkbayırı yönünde tepelere tırmanmanız. Böylece, savaşın iç içe geçtiği bölgeleri kuşbakışı görebileceksiniz. Bu tek yönlü yol üzerinde sırasıyla:
- Mehmetçiğe Saygı Anıtı
- Karayörük Deresi Şehitliği
- Kanlısırt Kitabesi
- Lone Pine (Yalnız Çam) Mezarlığı ve Avustralya Anıtı (En büyük Avustralya mezarlığı, 1.167 subay ve asker gömülü, ayrıca mezarı bulunamayan yaklaşık 5.000 askerin ismi yazılıdır)
- Kırmızısırt Siperleri, Tünelleri ve Johnston’s Jolly Mezarlığı
- Merkez Tepe ve Courtney’s&Steel’s Post Mezarlığı
- Yarbay Hüseyin Avni Bey ve Çataldere Şehitlikleri
- Yüzbaşı Mehmet Şehitliği
- Bomba Sırtı ve Quinn’s Post Mezarlığı
- Kesikdere Şehitliği
- 57. Piyade Alayı Şehitliği (Muharebelerin ve Türk askeri ruhunun sembol birliği. Mimari yapısı diğer Türk şehitliklerinden oldukça farklıdır)
- Türk Askerine Saygı Anıtı
- Cesaret Tepe ve Mehmet Çavuş Anıtı
- The Nek / Boyun (7 Ağustos 1915 saldırılarında ölen ANZAC askerlerine adanmış, 1981 yapımı “Gallipoli” filminin final sahnesine konu olmuştur)
- Serçe Tepe ve Baby 700 Mezarlıkları
- Conkbayırı Mehmetçik Parkı Kitabeleri / 261 Rakımlı Tepe
- Conkbayırı Atatürk Anıtı / Yeni Zelanda Ulusal Anıtı
Yukarıdaki liste, sadece on dakikalık bir mesafede ne kadar çok tarihi mekanın iç içe geçtiğini gösteriyor. Bu küçük toprak parçasında yaşananlar, gerçekten de kan ve ateş içinde, tam bir can pazarıydı. Kabatepe’den itibaren yavaş yavaş yükselen araziye uyarak, ruhunuzun da, duygularınızın da yükseldiğini hissedeceksiniz. Zamanınız elverdiğince bu mekanları ziyaret edin, ancak mutlaka Conkbayırı‘nda durun.
Bu ruh haliyle Ege Denizi’ne doğru bakın, elinizdeki dürbünle aşağıda Arıburnu‘ndan Suvla Koyu‘na uzanan muhteşem coğrafyayı seyredin. Sonra enginlerde batan güneşe kayan gözlerinizden süzülen yaşları silin. Ardından tam tersi yöne, Çanakkale Boğazı yönüne dönün, uzaklarda kıvrıla kıvrıla uzanan Boğazı ve arkasındaki Anadolu’muzu seyredin. Bu toprakları canları pahasına savunan on binlerce şehidimizi, onları yöneten komutanları ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk‘ü rahmetle, dualarla yad edin. Yirmi küsur yıldır, senede en az beş altı kere gidip her seferinde aynı ruh haline büründüğüm için, bu duyguları size de aktarma ihtiyacı hissettim.
Yoğun ve duygusal bir günün sonuna geldik. Conkbayırı‘ndan dönüş yolu da tek yönlü ve geldiğiniz yola paralel olarak Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi‘ne doğru tatlı bir eğimle iniyor. Yol üzerinde, Mustafa Kemal Atatürk‘ün 25 Nisan 1915 sabahından itibaren karargah olarak kullandığı Kemal Yeri‘ni göreceksiniz.
Bir tam günlük gezide Gelibolu Yarımadası savaş alanlarının önemli bir kısmını gezmiş olsanız da, hala keşfedilmeyi bekleyen birçok yer var. Anafartalar bölgesi, Suvla Koyu bölgesi, 19. Tümen’in savaş öncesi konuşlandığı Bigalı Köyü ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün konakladığı ev gibi yerler için en az yarım gün daha ayırmak gerekiyor. Hatta bu gezi planını bir 24/25 Nisan Şafak Ayini ile birleştirmek, hayatınızın en unutulmaz deneyimlerinden birini garantiler!
“Gelibolu Yarımadası: Tarihin Kalbinde Unutulmaz Bir Gezi Rotası” gibi diğer içeriklerimiz için keşfet kategorisinde bulunan içeriklerimize göz atabilirsiniz.
Ceren’den Gezi İpuçları
- Dürbününüzü Yanınızdan Ayırmayın: Özellikle Alçıtepe Seyir Terası ve Conkbayırı gibi stratejik noktalarda, dürbünle etrafı incelemek, savaşın coğrafyasını ve çıkarma yapılan alanları daha net anlamanızı sağlayacaktır.
- Yerel Lezzetlere Şans Verin: Alçıtepe Köyü’ndeki aile işletmesi lokantada tencere yemekleri ve doğal ev yoğurdu mutlaka denemelisiniz. Hem lezzetli hem de bütçe dostu bir mola vereceksiniz.
- Tanıtım Merkezi İçin Rezervasyon Şart: Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi‘ndeki simülasyonlu sunum, bölgeyi gezerken yaşananları zihninizde canlandırmak için harika bir fırsat. Maksimum 50 kişilik gruplarla alındığı için, yerinizi garanti altına almak için önceden telefonla rezervasyon yapmayı unutmayın!
- Konaklama Seçenekleri: Bölgeyi tam anlamıyla deneyimlemek için Çanakkale merkezde veya Eceabat’ta konaklayabilirsiniz. Özellikle Şafak Ayini‘ne katılmayı planlıyorsanız, konaklamanızı çok önceden ayarlamanızı tavsiye ederim.
Sevgili okuyucularım, Gelibolu Yarımadası‘na yaptığınız bu yolculuk, sadece tarihi yerleri ziyaret etmekten çok daha fazlası olacak. Bu topraklar, sizde derin izler bırakacak, milli bilincinizi tazeleyecek ve insanlık adına duyduğunuz saygıyı pekiştirecek. Eğer bu özel deneyimi yaşadıysanız, yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayın. Henüz gitmediyseniz, ne bekliyorsunuz? Çanakkale Destanı‘nın kalbine doğru bu eşsiz yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Mevlana Şehrinde Bir Mucize: Konya Tropikal Kelebek Bahçesi Deneyimi
Kazablanka Gezi Rehberi: Film Karelerinden Gerçeklere Bir Fas Masalı!
Otobüsle Balkanlar Turu: Benimle Tarihin ve Doğanın Kucağında Bir Gezi Macerası!
